Monday, September 3, 2012

ÇÖREK OTU ve yaginin faydalari

ÇÖREK OTU  ve yagi    Nigella Sativa, Ortadoğu ülkeleri arasında birçok derdin dermanı olduğu için “Habbat Al Barakah” ya da “Kutsanmış Tohum” olarak bilinir. Binlerce yıldır Ortadoğu, Asya ve Afrika’da kullanıldığı gibi günümüzde Amerika ve Avrupa’da da kullanılmaktadır.

         Origo Çörek Otu Yağı (Black Seed Oil) içinde barındırdığı; hoş kokulu yağlar, elementler, enzimler ve vitaminler gibi içerdiği yüzden fazla öğeden dolayı oldukça faydalıdır. İçinde Omega 3 ve Omega 6 ihtiva eden % 58 oranında temel yağ asidi vardır. Bunlar, bağışıklık sistemini alerji ve enfeksiyonlara karşı güçlendirip dengeleyerek kronik hastalıklara karşı koruma sağlayan Prostaglandin E1 oluşumu için gereklidir. Bu oluşum sağlıklı hücreleri virüslerden koruyup tümör oluşumunu engeller.

         Yağın sindirimi, lenfler vasıtasıyla yapılır bu sayede lenf sistemi arıtılıp öbek taşı oluşumu engellenir. Nigella Sativa yağı Tutankamon’un mezarında bulunmuştur. İyileştirici ve güzelleştirici özelliklerinden dolayı Kleopatra tarafından da kullanıldığı bilinmektedir.

         Yunan filozof, Dioskorides; baş ağrılarını, burun tıkanıklıklarını, diş ağrısını ve bağırsak parazitlerini tedavi etmek için çörek otu kullanmıştır. Modern tıbbın babası kabul edilen Hipokrat, çörek otunu karaciğer ve sindirim rahatsızlıklarının devası olarak tanımlamıştır. Tıp tarihinin en ünlü kitaplarından biri olan “Canon of Medicine” ın yazarı olan İbn-i Sina, çörek otunun metabolizmayı uyardığını, uyuşuklu ve halsizliği engellediğini savunmuştur.

         Modern tıp, bu bitkinin özelliklerini, uyarıcı etkilerini kullanarak hemoroit, hepatit, nezle, ishal, öksürük ve tenya gibi birçok hastalığın tedavisinde kullanmaktadır. Çörekotu ile ilgili ilk yazılı belge “Eski Ahit” de bulunmaktadır. Çörek otuyla ilgili en önemli sözlerden biri Hz.Muhammed’in (s.a.s) ‘Çörek otunu kullanın, ölümden başka her şeye devadır.’ sözüdür.

         1959’dan beri, laboratuar ve üniversitelerde 200 den fazla çalışma yapılmaktadır. Amerika’da Güney Carolina Hilton Head Island’da bulunan Kanser Araştırma Laboratuarında, şimdiye kadar yapılmış en kapsamlı çalışmalardan biri, %100 natürel çörek otu yağının (Nigella Sativa) tümör tedavisinde, kemoterapide görülen negatif yan etkileri göstermeyip büyük başarılar sağladığını kanıtlamıştır. Çalışmalarda Nigella Sativa’nın kemik iliği büyüme oranını %250 gibi bir rakama çıkardığı ve tümörün büyümesini  %50 oranında azalttığı tespit edilmiştir. Bu durum, bağışıklık sistemini uyararak hücreleri virüslerin yok edici özelliğinden koruyan interferon üretimini arttırmaktadır. Araştırmacılar, Nigella Sativa’nın anti bakteriyel ve anti mikotik etkilerini onaylamış ve diyabet tedavisinde esas olan şeker seviyesini düşürmekte de faydalı olduğunu tespit etmişlerdir.
         Son zamanlarda Aids konusunda yapılan bağımsız çalışmalar, çörek otunun doğal katil hücre aktivitesini arttırırken aynı anda yardımcı ve bastırıcı t hücreleri arasındaki oranı da geliştirip savunma sistemi üzerinde meydana getirdiği şaşırtıcı etkilerini ortaya çıkarmıştır
         Münihli doktorların deneyimleri, aralarında polen ve toz alerjisi, astım ve deri iltihapları gibi hastalıkların bulunduğu alerjik durumların  %70’inin Çörek Otu (Nigella Sativa) yağı ile tedavi edildiğini göstermektedir.



     ÇÖREK OTU YAĞININ BİLİNEN BAZI FAYDALARI

Mikrop, virüs ve mantarlara karşı öldürücü tesire sahiptir.
İfraz boşaltıcı ve solunum borusunu genişleticidir.
Kansere karşı koruyucu etkisi vardır.
Kan şekerini düzenler.
Yorgunluk halini giderip zindelik verir.
Damar hastalıklarını önler.
Cinsel gücü arttırır.
Hazmı kolaylaştırır.
Vücuttaki toksinleri süzerek atar.
İdrar söktürücü özelliği ile safraya iyi gelir.
Yaraların çabuk iyileşmesini ve hücrelerin yenilenmesini hızlandırır.
Alerjileri önler.
Savunma sistemini dengeler.
Hormon sistemini ve ruh hâlini sağlamlaştırır.

Kan şekerinizi diyetle yönetin


Kan şekerinizi diyetle yönetin

Kan şekeri düzeyinizi kontrol altında tutabilmek için Dilara Koçak’ın örnek diyet listesine bir göz atın!

Çok sık acıkıyorsanız, akşamüzeri bitkinleşiyor ve tatlı yemek istiyorsanız, açken sinirli oluyorsanız, kan şekeriniz normalin altına düşüyor olabilir. Hipoglisemi, kandaki şeker seviyesinin normalin altına düşmesidir. Besinler yoluyla aldığımız tüm karbonhidratlar (ekmek, bal, şeker, meyve, mısır, pirinç, makarna gibi) bağırsaklarımızdan emildikten sonra kanda glikoz olarak dolaşır. Bu kan glikoz değeri, normalde 70 - 110 mg/ dl arasında iken, şeker düzeyinin 50 mg/dl veya altına düşmesi ‘hipoglisemi’ yani ‘düşük kan şekeri seviyesi’ olarak tanımlanır. Bu durum genelde tansiyon düşmesiyle de karıştırılır. Kişinin hipoglisemi olup olmadığını anlamak için genellikle şeker yüklemesi sonrası kesin tanı konulmaktadır. 


Dengeli beslenme hipoglisemiyi önler 

2-3 saat arayla dengeli bir beslenme tipi kan şekerinin düşmesini engeller.

Ana ve ara öğünlerin hepsinde mutlaka karbonhidrat ve protein birlikte yenilmelidir.

Ara öğünde meyve tek başına değil mutlaka protein içeren (süt, yoğurt, peynir, fındık gibi) ve kompleks karbonhidrat dediğimiz besinlerle (tam buğday, çavdar, kepekli tahıllar) beraber yenilmelidir.

Basit şeker, reçel pekmez, bal şekerli tüm yiyeceklerden uzak durulmalıdır.

Haftada 1-2 kez sütlü tatlı yenilebilir, ancak şeker yerine tatlandırıcı tercih edilmelidir.

Egzersiz kan şekeri yönetiminde faydalıdır, ancak aç karnına yapılmamalı.

Beyaz un içeren besinlerden kaçınılmalı, rafine edilmemiş tahıllar kullanılmalıdır.

Alkol kan şekerini önce yükseltip daha sonra düşürdüğü için kaçınılmalı.

Meyvelerin suyunu içmek yerine kendisi yenilmeli. Kabuklu olanlar posadan kabuklu tercih edilmeli ama yanına protein eklenmeli.

Frequent Urination & Symptoms of Low Blood Sugar and The Hypoglycemic Diet


Frequent Urination & Symptoms of Low Blood Sugar

Low blood sugar, also known as low blood glucose or hypoglycemia, can happen suddenly to any person-even a diabetic who experiences problems with high blood sugar and frequent urination. Hypoglycemia usually can be treated quickly, but can become a life-threatening condition. Recognizing potential symptoms is a key to alleviating low blood sugar.

The Hypoglycemic Diet

By Jurriaan Plesman BA(Psych), Post Grad Dip Clin Nutr
What is known as the hypoglycemic diet should really be called the “Natural Diet”. This is the diet that humans have consumed over the millions of years to which our digestive system has adapted. The “Natural Diet” is natural to the individual only and may be different from one person to another. Nordic European people who have consumed milk as part of their diet in their ancestry may have better tolerance to cow’s milk, than those people whose ancestry was not exposed to that kind of milk as in Asia or Africa. Southern European with a long history of alcohol consumption are more tolerant of alcohol than people for whom alcohol was never part in the hereditary diet, such as Australian aborigines.
Furthermore, this natural diet has to take into account quirks of inborn genetic disorders such as gluten intolerance as in coeliac disease, Crohn’s Disease, or Ulcerative Colitis.. These may well be hidden behind the mask of hypoglycemic symptoms.
The best plan is to ask yourself what diet your ancestors ate and you don’t even have to go back to very ancient times; think of your grand-parents.
Probably the hypoglycemic diet differs from the natural diet in that the number of snack per day are increased.
In brief the nutritional treatment of the hypoglycemic condition consists of:
1) Avoidance of sugar, coffee, strong tea, nicotine if possible, refined carbohydrates, such as white bread, white rice, cakes and sugary drinks, candy bars, colas, cookies, ice cream sweetish fruits such as bananas, grapefruit, melons, honey and dates (these fruits may be reintroduced at a later stage in moderation) etc.
2) High protein + complex carbohydrates snacks every three hours or sooner, to provide a slow release of glucose, and to prevent the hypoglycemic dip. A high protein breakfast must be considered the most important meal of the day. Good sources of proteins are eggs, white meat as in chicken and fish. Eat plenty of green vegetables and fruits and the more varied the diet the better it is.
3) Supplementation of diet with Anti-stress vitamin B-Complex tablets, including vitamin B6, B3, B12, chromium picolinate, magnesium, zinc + Vitamin C, and fishoil (omega-3 fatty acids), vitamin D. For a fuller list of nutrients, deficiency of which can be responsible for mood disorders see: R Hemat, 165 See 6 studies in support of omega-3 fatty acids for Depression and Bipolar Disorder.
4) Other supplements that could slow down the absorption of glucose (thereby avoiding blood sugar peaks and the release of stress hormones) are: Psyllium Seeds Husks (1 tbsp per day), Glucomannan including pectin (follow instructions on bottle), Grapefruit and Cinnamon. Also see “Herbs with Hypoglycemic Effects “ at:Research Evidence for Hypoglycemia
The Hypoglycemic diet aims at normalizing blood sugar levels, thereby normalizing stress hormones such as adrenaline and cortisol, that are thought to be responsible for the symptoms of mood-swings, depression, anxiety, phobias, alcoholism and drug-addiction.
Such a diet needs to be adjusted to the individual needs and nutritional biochemistry. It needs to take into account the influence of allergies.
Furthermore, it should be realized that the beneficial effects of the hypoglycemic diet may take considerable time. If drugs or medications has been used it may take a year for damaged neuro-receptors to be repaired by a high protein diet. (Volkow ND et als. 2001). Normally, the effects of this diet is noticeable within three months. If after this time symptoms still persist, it is time to seek the help of a clinical nutritionist or nutritional doctor for further testing, diagnosis and treatment.
As a rule of thumb ask yourself: “Is what I am eating nature-made of man-made?” Nature-made food consists of complex carbohydrates and proteins, the kind of food we were meant to eat.
Try to introduce the diet slowly and gradually. A strict hypoglycemic diet may cause you to feel worst at first, because your are left with low blood sugar levels. This would last a week or so.
These symptoms can be alleviated by taking a tablespoon of GLYCERINE mixed in milk or in a diluted natural fruit juice three times day (ratio of 20 mls of glycerine to 285 mls of water) ). GLYCERINE is metabolized in the liver before it is converted to “energy”, so it does not stimulate excess insulin secretion from the pancreas. An other alternative sweetener is FRUCTOSE, which is also metabolized in the liver into glucose. But excess fructose will be converted to triglycerides. But generally fructose should also be avoided.
When introducing a new diet we must always consider possible allergies. Many hypoglycemics have hidden allergies, that is after having been on the hypoglycemic diet for some time they discover that they are allergic to certain food items. These were there all the time, but were masked by hypoglycemic symptoms. Finding your Allergies.
Ask your doctor to give you a B12 injection as most hypoglycemic are deficient in this vitamin.
The Hypoglycemic Diet should not be regarded as a ‘quick fix diet’. It takes time for the body to adjust to a different nutritional lifestyle. Time is needed to absorb and metabolize nutrients to be converted to neurotransmitters, enzymes and coenzymes, and to rebuild receptors for natural neuro chemicals.
Most people may experience the benefits of the hypoglycemic diet after about three months. If you have been using drugs of any kind, it may take even longer. Some studies have suggested that receptors for neurotransmitters may be repaired some 9 to 14 months after abstinence from the drug(s). Volkov ND et als, 2001
Withdrawal of drugs should always be under the supervision of your doctor.
If you find that the hypoglycemic diet is not improving your symptoms, it may be that in addition to hypoglycemia, other silent diseases as yet not identified may affect your moods. In that case, it is suggested that you seek the help of a Nutritional Doctor, Clinical Nutritionist or a Nutritional Psychotherapist for further medical testing.



YABAN MERSINININ INANILMAZ FAYDALARI


1.Kan şekerini düzenler
Tip2 diyabet, insulin direnci veya metabolik sendromda düzensiz kan şekeri salgılanır. Elbette bu soruna özgü diyet programı uygulanmalıdır ama araştırmalara göre düzenli yabanmersini tüketenlerde tüketmeyenlere göre daha regüle kan şekeri salgılanmaktadır.
2.İdrar yollarını temizler
Çoğu idrar yolu enfeksiyonuna E. Coli olarak bilinen bir bakteri neden olur, idrar yoluna yapıştığından idrarla da atılamamaktadır. Yabanmersini ise doğal antibiyotik özelliği ile idrar yolunu bu bakteriden temizleyebilmektedir.
3.Görme kaybına faydalı
Yabanmersini yüksek oranda antosiyanin içermesinden dolayı görme kaybını önleyici özelliğe sahip. Makula dejenerasyonu, katarak, miyop, göz kuruluğu hatta enfeksiyonlara karşı koruyabilmekte.
4.Beyin sağlığını korur
A,B,C vitaminleri, antosiyaninler, selenyum, magnezyum, fosfor, bakır, çinko gibi önemli besin öğelerinden zengin olan yaban mersini beyin hücrelerini ve sinirlerini koruyucu özelliğe sahip ayrıca hafızayı güçlendir. Özellikle alzheimer gibi giderek artan bir hastalığa karşı koruyucudur. Çalışmalara göre düzenli yabanmersini tüketen çocukların öğrenme kapasitesi de yükselmektedir.
5.Kalp hastalıklarından korur.
Lif oranının yüksek ve antioksidanlardan zengin olması nedeniyle özellikle LDL kolesterol seviyesini düşürücü özelliğe sahiptir. Bu nedenle kalp sağlığını korur. Ayrıca düzenli olarak yabanmersini tüketenlerde eNOS enzim seviyesinin de yüksek olduğu belirlenmiştir, eNOS enzimi yine kalp hastalıklarından koruyucu özelliğe sahiptir.

6.Sindirim sistemini düzenler

Lif içeriği nedeniyle sindirim sistemini düzenler, kabızlık problemi olanlarda faydalıdır. Ayrıca içeriğindeki bakır ve fruktoz nedeniyle sindirimi hızlandırır.

7.Kanserden korur

Pterostilbenellagic asit gibi kansere karşı koruyucu içeriğiyle ayrıca C vitamininden de zengin olmasıyla özellikle kolon, rahim ve karaciğer kanserine karşı faydalıdır.
8.Doğal antidepresandır
Enerji metabolizmasını düzenleyici, sakinleştirici özelliğiyle doğal anti depresantdır. Rengi ne kadar koyuysa içeriği de o kadar zengin olmaktadır.
Diğer Önemli Faydaları:
1-Yaprak ve kuru meyvelerinden yapılan çay ishal giderici özellik taşımaktadır.
2-Yaban mersini çayının bayanlarda özel günlerin etkisini azalttığı ve düzene sokmaktadır.
3-Yaban mersini çayının idrar yolu enfeksiyonlarında antibiyotik etkisi göstermektedir.
4-Kansere karşı vücudu koruyan enzimleri aktive etmektedir.
5-Anti kanserojen ve antioksidan özelliğe sahiptir.
6-Yağlı bileşiklerin vücuttan atılmasını sağlar.
7-Taze olarak yenildiğinde kanı temizler.
8-Besleyici olmasına rağmen kalori ve sodyum içeriği düşüktür.
9-Kan şekerini düşürür
10-Bağırsak metabolizmasını düzenleyen lifli özelliği vardır.
11-Kan kolesterolünü düşürür.
12-Pektin içeriği yüksektir.
13-Kalp krizi riskini azaltır.
14-Gece görüş kabiliyetini artırır.
15-HIV VİRÜSÜNÜN tekrarlanmasını azaltır.
16-Damar elastikliği ve gözlerin geçirgenliğini artırır
17-Vücutta biyoaktif madde olarak kullanılan polifenoller, aktokyaninler, flavanoller ve tanenlerce zengindir.
18-Kansere karşı savaşan ELLAGIC-ASİT içeriği oldukça yüksektir.
19-Diyetlerin sağlıklı ve çok değerli bir parçasıdır.
20-Göz yorgunluğunu giderir, miyopluk ve şeker hastalığından kaynaklanan görme bozukluklarını engeller. Kamaşma, kılcal damar çatlaması ve gece körlüğünü ortadan kaldırır.
21-Kabızlık, bulantı, mide kramplarını ve ülseri önler.
22-Damar sertliği oluşumunu engeller.
23-Varis ve basur’u (hemoroit) iyileştirir.
24-Sakinleştirici özelliği vardır.
25-Ağız içi yaralarını iyileştirir.
26-İltihaplar için dezenfektan özelliği taşır potasyum içeriği son derece yüksektir
27-Araştırmalara göre günde bir kâse yaban mersini, yaşlılık nedeniyle oluşan tahribatı önleyip hafızayı güçlendiriyor.