Monday, July 30, 2012

NAZAN SAATCI KOMSUNUN TAVUGU BOLUM 4 MAKALE ARTICLES

BÖLÜM 4 / KOMŞUNUN TAVUĞU AMERIKA …

06 Temmuz 2012, 10:35:42:

En son Amerika’da işsizlik aldı başını, hırsızlıklarda arttı demiştik. Sanalda yapılan üç kağıtların çok detayları var. Bunlardan bir çeşiti de süpriz mektuplar. Haberiniz yokmuş aslında başınıza talih kuşu konmuş. Nijerya’lı kadın, zengin akrabası ölmüş milyonlarca dolar serveti nereye koyacağını bilemiyor ve şu şansa bir bakın ki e-posta adresinizi bulup size yazıyor. Burkina Faso’lu Ahmed Issa’da ayni durumda. Ustelik o banker. 

Banker Ahmed Issa’nin müşterisi Poul Louis, Paris’de uçak kazasında bütün ailesini kaybedince 27 milyon dolarlık mirasını alacak geride kimsesi kalmamış. Para hazineye kalmasın diyen uyanık banker, Yahoo da bir araştırma yapmış ve güvenilir bir ortak aramış kendisine. Ve şu şansa da bakın ki güvenilir biri olarak sizin bilgilerinize  ulaşmış. Aslında başka adaylar da varmış ama banker Ahmed "ben oruç tuttum, bir dizi dua ettim sonunda size karar verdim. Bu ilahi bir seçim belkide ihtiyacınız vardı” diyor. Uyanik banker bütün parayı sizi hesabınıza aktarmak için Afrika bankasını ikna edeceğini söylüyor ve bu yazışmanın gizli kalmasi gerektiğinide vurguluyor. Bu gizli teklifin size kazancı 27 milyon doların % 40 ı, uyanık banker % 60 ına talip. Aslında çokda cömert bir paylaşım. Düşünün bir kez. Bir gecede milyonersiniz. Sadece söylediği bankaya gidip  $ 3500 dolarlık bir hesap açmalısınız. Denemeğe değer mi dersiniz?  Sakın ha. Belki kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez, ona bir tavuk yollamak istersiniz. Sadece 3500 dolarcık bir tavuk. Birileri bir yerlerde banka hesaplarını boşaltmakta usta nasılsa. $3500 dolarınız gidecek belli de acaba milyonlar gelecek mi? Ve daha hasta çocuğuna yardım isteyen aile sırada. Eğer bu meyilleri okuyup ümitleniyorsanız yada salya sümük oluyorsanız yandınız demektir. Çünkü bu insanlarda vicdan sömürüsünün sonu yok. Dolandırıcılığın her şekli var. Sanal dolandırıcılığın başka yolları da var tabi. Neyse biz bu detayları anlatıp bazılarının iştahını kabartmayalım. Geçelim bildiğimiz adi  hırsızlıklara.


Normal dükkan hırsızlıkları bizdeki gibi kasa soygunculuğu şekliyle pek olmuyor. Burdakiler mubah dediğimiz hak ölçüsünde. Yani kişi bu hırsızlığı yaparken kendini haklı görebiliyor çünkü dükkanların malı bir iki ay içinde geri alma kuralları var.Eğer malda bir sorun varsa yada herhangi bir nedenden dolayı kullanılmamışsa malı geri getirip paranızın tamamını firmadan geri alabilirsiniz. Bu kural bir çok yabancı uyruklunun  müthiş zekasını harekete geçirmesine neden olmuş. Amerika‘lılar her ne kadar bu kurala saygı duyup yanlış yapmamakta direnseler de, hemen hepsinini yabancılardan oluştuğu  California’da insanlar, malı gayet yüzsüzce kullanıp geri götürmeyi adet edinmişler. Hatta götürmeye yakın mala zarar vermek, elimde koptu, görmemişim, aslında problemi varmış demekte buna dahil. Bir geceliğine giyip kuru temizlemeye götürüp fiyat ettiketini de üzerine iliştirdikten sonra en pahalı kostümleri bile kullanmanız mümkün.


Stanford  alışveriş merkezindeyim. Boylu boslu güzel bir kız pahalı bir elbiseyi geri vermek için bekliyor. “Neden geri veriyorsun?” diye soruyor tezgahtar. Oda elbisenin astarından sallanan bir ipliği gösteriyor,” vazgeçtim zaten giyemedim” diyor. Kesebilirdin demek geliyor içimden ama bana düşmez tabi. Kasadaki kadın etiketi  kontrol ediyor, herşey yerinde, aslında o etiketleri geri koymak hiçde zor değil. Elbiseyi geri alıyor. 


Biz tabiki Türk zekasını bu konuda kendi dükkanlarımız için kullandık, malın geriye dönüşü yoktur damgasını her yere vurduk.Her ne kadar insanlar irkildilerse de, rekabet edecek başka yerlerin olmaması bizi korudu sanırım.


Ama hırsızlıklar bununlada bitmiyor. Çantaları doldurmak mesela. Bir zamanlar çantalar küçüktü. Son moda çantalarin ebatları büyüdü dikkat ederseniz. Bir Italyan modacının cin fikirliği olabilir mi acaba, hani fazla götürsünler diye? Masallah degil bebek çocuk girer içine. Aslında iyidir kadınlar cok fazla şey taşıyorlar çantalarında, artık rahat taşıyacaklar diyeceksiniz ama oyle değil işte.  Bu kocaman çantaların özellikleri boş taşınıyor olmaları. Eh artık bir işe yarasınlar ama değil mi? Boş boş da taşınmaz ki. Dükkana gireceksiniz boş, dükkandan çıkacaksınız dolu ama kasaya uğramadan. Bu nasıl oluyor abartıyorsun demeyin sakın. Gösterdikleri bu tür kayıplar yüzünden kapanan büyük zincir dükkanlar oldu. Hatta  bu iş yerlerinden birisinde çalışan bir Amerikalı kadın  bize iş için müracaat ettiğinde şöyle demişti;
“Insanlara hırsız gözüyle bakamazsınız, bu yasaktır. Çantalarını arayabilirsiniz ama çokda emin olmadan bunu yaparsaniz işten atılırsınız. Şikayet olayları bizi çok korkutur. Bizim iş yerimizde de pek kontrol yoktu. Elbise deneme yerine çantalarıyla girerler, bazen üstüste giyerler, bazen çantalarını doldururlarmıs. Biz pek dikkat etmezdik, çünkü bu görev bize ait değil. Bir adam gelirdi içecek satın almak için. Şu sokakta yaşayan evsizlerden. Büyük çöp torbasıyla gelir doldurur gidermiş her defasında. Görmüştüm bir kaç kere ama kendi torbası sanmıştım. Bir gün yakalandı, polisler evinin tamamının bizim iş yerinin mallarıyla ağzına kadar dolu olduğunu söyledi.” Işte bunları anlattı bize bu çok iyi niyetli, dürüst Amerikalı kadın. Bize iş için müracat etmişti. Sizce biz bu kadını işe aldık mı, almadık mı? Size bırakıyorum bu sorunun cevabını.


Annem genelde toz pembe bir dünyada yaşadığımı söyler. Sanırım ben insanlara güvenmeyi seviyorum. Ama o gün güvenim hakikatten çok sarsılmıştı. Harika bir gündü, sıcacık California güneşi  yağmurlu geçen bir Nisan ayını geride bıraktığımızın müjdecisi gibiydi.  Nasil bir tesadüfdür ki o gün iş yerimizde çalışan üç genç kızımızında  bu güzel havada hasta olacağı tutmuş. Çaresiz, gidip çalışmaya başladım. Birden içeri yuvarlanırcasına tombul kısa boylu bir bey girdi. Yaklaşık 60 yaşlarında. Neşe içinde beni selamladıktan sonra esprilere başladı. Çok şirin ve konuşkandı. Biraz gülüşüp konuştukdan sonra Kanada bayraği almaya geldiğini öğrendim.Verince de; “Hanımım arabada, bizim torunu yanlız bırakamıyor, götürüp gösterebilirmiyim?” dedi.“Peki” dedim. Bayrak elinde yürüdü, çıkdı, oldukça uzağa park ettiği siyah kocaman cipine binerek uzaklaşıp gitti. Arkasından bakakaldım. Hani sözün bittiği yer derler ya, sanırım ben oradaydım. Şimdi "Anneniz hakli Nazan hanım, artık insanlara güvenmezsiniz inşallah" dediğinizi duyar gibiyim. Ama kazın bacağı öyle değil. Ben hala güvenle başlıyorum her işe, ön yargılı davranamıyorum çünkü güven olmazsa sevgide olmuyor. Ne yapalım galiba ben sevmeyi de sevilmeyi de çok seviyorum.


Tavuk hala devam ediyor…. 


Nazan Saatçi
Mayıs / 2012 / U.S.A

No comments:

Post a Comment