Friday, September 7, 2012

Şems-i Tebrizi'nin 40 Kuralı


Şems-i Tebrizi'nin 40 Kuralı

 ( Gönlü Geniş Ve Ruhu  Gezginlerin Kırk Kuralı )

- Birinci Kural:
Yaradanı hangi kelimelerle  tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar.
Şayet Tanrı dendi mi  öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sende  korku ve utanç içindesin çoğunlukla...Yok eğer Tanrı dendi mi evvela aşk,  merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut  demektir.

- İkinci Kural:
Hak Yol' unda ilerlemek yürek işidir, akıl  işi değil.
Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil.
Nefsini bilenlerden ol silenlerden değil!

- Üçüncü Kural:
Kuran  dört seviyede okunabilir.
İlk seviye zahiri manadır.
Sonraki batıni  mana.
Üçüncü batıninin batınisidir.
Dördüncü seviye o kadar derindir ki  kelimeler kifayetsiz kalır tarif etmeye.

- Dördüncü Kural:
Kainattaki  her zerrede Allah' ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescidde,  kilisede, havrada değil, her yerdedir.
Allah' ı görüp yaşayan olmadığı gibi,  O' nu görüp ölen de yoktur. Kim O' nu bulursa sonsuza dek O' nda kalır.

-  Beşinci Kural:
Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır.
Akıl temkinlidir.  Korka korka atar adımlarını.
"Aman sakın kendini" diye tembihler.
Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: " Bırak kendini, ko gitsin! "
Akıl  kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer.
Halbuki  hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte  var!

- Altıncı Kural:
Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin  çoğu dilden kaynaklanır.
Sen sen ol, kelimelere fazla takılma.
Aşk  diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşk dilsiz olur.

- Yedinci  Kural:
Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını  duyarak, Hakikat' i keşfedemezsin.
Kendini ancak bir başka insanın aynasında  tam olarak görebilirsin.

- Sekizinci Kural:
Başına ne gelirse gelsin  karamsarlığa kapılma.
Bütün kapılar kapansa bile, O sana kimsenin bilmediği  gizli bir patika açar.
Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice  cennet bahçeleri var.
Şükret! İstediğini elde edince şükretmek  kolaydır.
Dileğin gerçekleşmediğinde de şükret.

- Dokuzuncu  Kural:
Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak  demektir.
Sabır nedir?
Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül  edebilmektir.
Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer,  hazmeder.
Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman  gerekir.

- Onuncu Kural:
Ne yöne gidersen git, -doğu, batı, kuzey ya  da güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün!
Kendi  içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.

- Onbirinci Kural:
Ebe  bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol  açılmaz.
Senden yepyeni taptaze bir "sen" zuhur edebilmesi için zorluklara,  sancılara hazır olman gerekir.

- Onikinci Kural:
Aşk bir seferdir.
Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa  değişir.
Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.

- Onüçüncü  Kural:
Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı hoca  şeyh şıh var.
Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp  kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir.
Tutup da ona hayran  olmaya değil.

- Ondördüncü Kural:
Hakk' ın karşına çıkardığı  değişimlere direnmek yerine teslim ol.
Bırak hayat sana rağmen değil, seninle  beraber aksın.
"Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir" diye endişe  etme.
Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi  olmayacağını?

- Onbeşinci Kural:
Allah içte ve dışta her an hepimizi  tamama erdirmekle meşguldür.
Tek tek herbirimiz tamamlanmış bir sanat  eseriyiz.
Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi  gidermemiz için tasarlanmıştır.
Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü  beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.

- Onaltıncı  Kural:
Kusursuzdur ya Allah, O'nu sevmek kolaydır.
Zor olan hatasıyla  sevabıyla fani insanları sevmektir.
Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği  ölçüde bilebilir.
Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan'dan ötürü  yaradılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir, ne de layıkıyla  sevebilirsin.

- Onyedinci Kural:
Esas kirlilik dışta değil içte,  kisvede değil kalpte olur.
Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse  görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır.
Yıkamakla çıkmayan tek pislik  kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.

- Onsekizinci Kural:
Tüm  kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir.
Şeytan,  dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizde bir  sestir.
Şeytanı kendinde ara ; dışında başkalarında değil. Ve unutma ki  nefsini bilen Rabbini bilir.
Başkalarıyla değil, sadece kendiyle uğraşan  insan, sonunda mükafat olarak Yaradan'ı tanır.

- Ondokuzuncu  Kural:
Başkalarından saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla  kendine borçlusun bunları.
Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün  değildir.
Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı,  sevin.
Yakında gül yollayacak demektir.

- Yirminci Kural:
Yolun  ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir.
Sen sadece  atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden  gelir.

- Yirmibirinci Kural:
Hepimiz farklı sıfatlarla  sıfatlandırıldık.
Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç  şüphesiz öyle yapardı.
Farklılıklara saygı göstermemek kendi doğrularını  başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk' ın mukaddes nizamına saygısızlık  etmektir.

- Yirmiikinci Kural:
Hakiki Allah aşığı bir meyhaneye girdi  mi orası ona namazgah olur.
Ama bekri aynı namazgaha girdi mi orası ona  meyhane olur.
Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan,  suret ile yaftalar değil.

- Yirmiüçüncü Kural:
Yaşadığımız hayat  elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret.
Kimisi  oyuncağı o kadar ciddiye alır ki, ağlar perişan olur onun için.
Kimisi eline  alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar.
Ya aşırı kıymet verir,  ya kıymet bilmeyiz.
Aşırılıktan uzak dur.

- Yirmidördüncü  Kural:
Mademki insan eşref-i mahlukattır, yani varlıkların en  şereflisi,
atttığı her adımda Allah'ın yeryüzündeki halifesi olduğunu  hatırlayarak, buna yakışır soylulukta hareket etmelidir.
İnsan yoksul düşse,  iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile gene başı dik, gözü pek,  gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.

- Yirmibeşinci  Kural:
Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama.
İkisi de şu an burada  mevcut.
Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak,  cennetteyiz aslında.
Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak, nefrete, hasede  ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.

- Yirmialtıncı  Kural:
Kainat yekvücut, tek varlıktır. Her şey ve herkes gözünmez iplerle  birbirine bağlıdır.
Sakın kimsenin ahını alma, bir başkasının hele hele  senden zayıf olanın canını yakma.
Unutma ki dünyanın öteki ucunda tek bir  insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir.
Ve bir kişinin saadeti,  herkesin yüzünü güldürebilir.

- Yirmiyedinci Kural:
Şu dünya bir dağ  gibidir. Ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir.
Ağzından  hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır.
Şer çıkarsa, sana gerisin  geri şer yankılanır.
Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan  hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et.
Kırk günün sonunda  göreceksin her şey değişmiş olacak.
Senin gönlün değişirse dünya  değişir.

- Yirmisekizinci Kural:
Geçmiş, zihinlerimizi kaplayan bir  sis bulutundan ibaret.
Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi.
Ne  geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz.

- Yirmidokuzuncu  Kural:
Kader hayatmızın önceden çizilmiş olması demek değildir.
Bu  sebepten "ne yapalım kaderimiz böyle" deyip boyun bükmek cehalet  göstergesidir.
Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını  verir.
Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya  aittir.
Öyleyse ne hayatına hakimsin, ne de hayat karşısında  çaresizsin.


- Otuzuncu Kural:
Başkaları tarafından kınansan,  ayıplansan, dedikodun yapılsa hatta iftiraya uğrasan bile, o ağzını açıp da  kimse hakkında tek kötü laf etme. Kusur görme. Kusur ört.

- Otuzbirinci  Kural:
Hakk'a yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı.
Her  insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir.
Kimi bir kaza geçirir, kimi  ölümcül bir hastalık, kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp...
Hepimiz  kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız.
Ama kimimiz  bundaki hikmeti anlar ve yumuşar, kimimiz ise ne yazık ki daha da sertleşerek  çıkar.

- Otuzikinci Kural:
Aranızdaki bütün perdeleri tek tek kaldır  ki, Tanrı'ya saf bir aşkla bağlanabilesin.
Kuralların olsun ama kurallarını  başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma.
Bilhassa putlardan uzak  dur dost.
Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma!
İnancın büyük olsun ama  inancınla büyüklük taslama!

- Otuzüçüncü Kural:
Bu dünyada herkes bir  şey olmaya çalışırken, sen HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun.
İnsanın çömlekten  farkı olmamalı.
Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk  ise, insanı ayakta tutanda benlik zannı değil hiçlik bilincidir.

-  Otuzdördüncü Kural:
Hakk'a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam  tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir.
Teslim  olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır, emin bir beldede  yaşar.

- Otuzbeşinci Kural:
Şu hayatta ancak tezatlarla  ilerleyebiliriz.
Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Tanrıya inanmayan kişi  ise içindeki inananla.
İnsan-ı kamil mertebesine varana kadar gıdım sıdım  ilerler kişi.
Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.

-  Otuz atıncı Kural:
Hileden, desiseden endişe etme.
Eğer birileri sana  tuzak kuruyor zarar vermek istiyorsa, Tanrı da onlara tuzak kuruyordur.
Çukur  kazanlar o çukura kendileri düşer. Bu sisitem karşılıklar esasına göre  işler.
Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer.
O'nun  bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz, Sen sadece buna inan!

-  Otuzyedinci Kural:
Tanrı kılı kırk yararak titizlilke çalışan bir saat  ustasıdır.
O kadar dakiktir ki, sayesinde her şey zamanında olur.
Ne bir  saniye erken, ne bir saniye geç.
Her insan için biz aşık olma zamanı vardır,  bir de ölmek zamanı.

- Otuzsekizinci Kural:
"Yaşadığım hayatı  değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazırmıyım?" diye sormak için hiç bir zaman  geç değil.
Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun,  tamamen yenilenmek mümkün.
Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa,  yazık.
Her an her nefeste yenilenmeli.
Yepyeni bir yaşama doğmak için  ölmeden önce ölmeli.

- Otuzdokuzuncu Kural:
Noktalar sürekli değişse  de bütün aynıdır. Bu dünyadan giden her hırsız için bir hırsız daha  doğar.
Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır.
Hem bütün hiç  bir zaman bozulmaz, her şey yerli yerinde kalır merkezinde...
Hem de bir  günden bir güne hiç bir şey aynı olmaz.

- Kırkıncı Kural:
Aşksız geçen  bir ömür beyhude yaşanmıştır.
Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım mecazi  mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani mi diye sorma!
Ayrımlar ayrımları  doğurur.
AŞK'ın ise hiç bir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı  başına bir dünyadır aşk.
Ya tam ortasındasındır merkezinde, ya da  dışındasındır hasretinde.

No comments:

Post a Comment