Thursday, November 8, 2012

KOMSUNUN TAVUGU AMERIKA 5.bolum NAZAN SAATCI


BÖLÜM 5 / KOMŞUNUN TAVUĞU AMERIKA

08 Kasım 2012, 13:24:05:



Bazen Televizyonlarda görüyoruz, cevval dükkancı kurnaz hırsıza karşı. Bir bakmışsınız almış adamcağız eline bir sopa habire indiriyor hırsızın kafasına. Biz hep birlikte “oh be” diyoruz. “Helal olsun amcam sana, işte bu ya… işte bu.” Aman sakın bunu Amerika’da yapmaya kalkmayın, belki malınız kurtulur ama sonra bütün paranızı hırsıza verir birde özür dilersiniz. Neden mi? Çünkü hırsız sizi mahkemeye verirde ondan. Hem hastanesini ödersiniz, hemde yüklü bir tazminat. Kısacası madur siz olursunuz.


Annem ne zaman iş yerine gitse bir hırsız yakalardı. Yaş 90 maşallah, gözünden hiçbirşey kaçmaz. Atmaca gibidir. Geçen gün şikayet ediyor, son zamanlarda iğneyi ipliğe geçiremiyormuş. Bayağı  bir moral bozukluğu oldu ben ve ablamda. Annemin hırsız yakalama konusunda çok leşi vardır. Onun hikayeleri de çok ama ben hırsızlık konusunu burada kesip rüyalar ülkesinin başka konularına geçeceğim. Kalan hikayelerimizi belki birgün bir kitapda toplarız, kimbilir.



Kalifornia eyaleti sağlıklı yaşama delisi kişilerin yaşadığı yerdir. Bizler burada gırtlağımızdan ne geçerse bilmeliyiz. Hepsi değil tabi ama büyük bir kesim bizim gibi düşünüyor diyebilirim. Amerika aslında obez insanların çoğunlukta olduğu bir ülke. Tamamında gastronomi diye birşey aramayın. Gıda endüstrisi bazı eyaletlerde belli şirketlerin tekeline geçmiş. Her ne kadar herşey denetimden geçiyorsada yüzlerce çeşit katkı maddelerinin kullanımını durdurmak söz konusu değil. Katkı maddelerinin uzun zaman tüketilmesi kanser yapıyor, bu biliniyor ama engellemek imkansız. Junk food -çöp yiyecekler- dediğimiz o yanar dönerli cicili bicili paketlerde satılan patates kızartmalarından çikolata, şekerleme, pasta, kolalı ve renkli yiyecek ve içeceklere kadar uzanan geniş yelpazedeki ürünler sağlığa fazlasıyla zararlı. Sağlığa zararlı sadece bu yiyecekler değil. En cok tüketilen yiyeceklerin başında gelen tavuk yada etden yapılmış hamburger zincirleri, meşhur McDonalds ve Kentucky Fried Chicken ismi ile tanıdığımız fast foodlar da bu listeye dahil. Hayvanların hangi şartlarda ve nasıl tek tip besin maddesi ile beslenip nasıl  bakıldıklarını bir kez görseniz birdaha bu yiyecekleri ağzınıza bile sürmezsiniz. Zaten Amerika’lıların çoğu daha atmış yaşına gelmeden hastanelerde, bakım evlerinde zor günler yaşıyor. Biz belli yerlerden alışveriş edip sadece belli yerlerde yemek yiyebiliyoruz.  Heryerde, herseyi yemekten korkuyoruz. Bu ülkede güzel olan satılan gıdanın içinde ne varsa üzerine  yazmak zorunda olmaları.  Malesef genetiği değiştirilmiş olanlar hariç. Bunların yazılma zorunluluğu henuz yok.  Bu seçimlerde 37 nolu teklif eğer yeterli oy toplayabilseydi, genetiği ile oynanan yiyecekler paketlerin üzerinde açıklanacaktı, ama olmadi. Kaliforniya’nin % 40 oyuna rağmen teklif yeterli oyu toplayamadı. Böylece  bu konu gelecek seçimlere ertelendi.



Biz Wholefoods dükkanlarından alışveriş yapıyoruz. Zincir satışı başkalarına verilmeyen bu dükkanlardan şansımıza bu bölgede beş tane var ve beşide bizi çevrelemiş gibi. Bazen bu dükkanların özel birileri için açılmış varsayımına inanasım geliyor. Nede olsa burası zengin bir bölge. Luminatilerin yani o meşhur dünyayi’yı idare eden elitlerin yedikleri bile farklı derler ya, yok canım, bukadarda değildir herhalde. Her neyse pahalı ama hiç olmazsa ne yediğinizi biliyorsunuz. Burada satılan et ve tavuk serbest açık alanlarda çeşitli ve naturel yemlerle beslenmiş hayvanlara ait.  Öyle tek tip mısırla direk karınlarına açılan bir delikten yemek boşaltılarak ayakta tutulan ineklerden yada cok kötü şartlarda küçücük karanlık kafeslerde tutulan ve yüremesini bile unutan tavuklardan değil. Uzgünüm bunları yazmak istemezdim ama gerçekleri söylenmeden de geçemedim. Konu hayvanlar olunca bende üzüntü bir hayli katlıyor. “ Komşunun Tavuğu”  deyip yazıp duruyoruz ya, işin aslında  komşudaki gerçek tavuklar hiçde  mutlu değiller.


Içinde ter türlü katkı maddesi barındıran bu gıda endüstrisinin her geçen gun semirmesi ilaç sektorunun çok isine yarıyor. Hastanelere ve hatta sağlık sigortası kuruluşlarınada. Amerika'da bütün faturalar ki buna sigorta ve telefon faturaları da dahil her altı ayda bir otomatik artar. Sigortanızın paketini her değiştirip ödemenizi düşürdügünüzde birşeylerden feda edersiniz. Sonunda yaşlı ama elindeki sigortası çokta birşeyi ödemeyen bir kişi olursunuz. Geliriniz yoksa hükümet size destek çıkar ama varsa yandınız. Bütün mal varlığınız hastanelere gidebilir. Kapitalist sistemler  heryerde acımasız olabilir ama herhalde  en cok Amerika’da olmalı. Ilaç endüstrisi, fast food dediğimiz ayaküstü yenen gıdalar zinciri ve petrol endüstrisi iç içe geçmiş ve bilyon dolarlık kapitalist gruplar tarafında yönetiliyor ucundada hep basın yayın var. Yani yine onlara ait basın yayının korumasında ilerleyip gidiyorlar.
   

Virüslere etkisi olmamasına rağmen yinede her durumda verilir antibiyotikler. Bayram şekeri gibi sadece Türkiye'de verilmiyorlar, bu Amerika'dada böyle. Zavallı hasta zaten vücudu zayıf birde çeşit çeşit üzerinde denenen atibiyotiklerle dahada güçsüzleşirken böbereklerine yada dalağına, karaciğerine ne kadar zarar verdigini  biliyor mudur? Sadece karaciğer olsa zarar görecek olan, beyin, dalak,eklem yerleri, cilt,kalp ve dolaysıyla unutkanlık, felç, mafsal ağrıları, damar tıkanıklığı. Vücuttaki iyi bakterilerin ölmesi sonucu bağışıklık sisteminin çökmesi ile ortaya çıkacak yüzlerce hastalık. Biri olmadı, biri daha. Artık doktorunuzda hangisi varsa. Birinin tesiri olmayınca ikinci hatta üçüncü denenecektir. Aslında  antibiyotikler vücudunuzdaki bakterileri öldürene kadar sizi daha çabuk öldürebilir. Istatistiklerde antibiyotiklerin ölumüne neden olduğu insan sayısı bir milyonun üzerinde ifade ediliyor.Yediğiniz,içtiğiniz,kullandığınız hereşey sizi er geç hasta edecek.  Kısacası bu konuda sistemle başa çıkmak dünyada bile çok zor. Kişi kendisini bilinçlendirecek, tek yol bu. Çıkarın antibiyotikleri hayatınızdan. Sarımsak naturel antibiyotik. Boğazınız ağrıdı, nezle oldunuz sarımsak hapı kullanın,altı saat ara ile iki tane yutun, yanında bir Bemix. Iki güne kadar hiç birşeyiniz kalmaz. Elinizi yıkayın devamlı, burnunuza tuzlu su çekin zaten nezlede olmazsınız.



Bu arada G.D.O lu sebze ve meyvaların görüntülerinide atlamayalım. Onları farketmemek  mümkün değil. Ya çekirdekleri yoktur ya renkleri farklıdır. Bazen kocaman bir kabak size Cindirella'nın arabasını hatırlatabilir. Ya da dev biberler, patlicanlar ve mantarlar ...bir anda kendinizi Alice Harikalar Diyarında  hissedebilirsiniz. Hele birde yerseniz Alice gibi büyüyeceksiniz. Kapılardan sığmazsınız mazallah. Zaten gerçek Amerikan restoranlarında porsiyonlar kocamandır. Ye ye bitmez, kalanı sarıp elinize verirler. Türkiye’de bu yemeği sarın eve götüreceğim demeye utanırsınız. Insanlar açgözlü ve cimri olduğunuzu düşünürler sanırsınız. Nedense ayıptır. Belki kedim var evde, kime ne. Hem ödeyip hemde  yemediğim yemeğimi neden masada bırakıp gidiyorum? Nasılsa atılacak. Halbuki Amerika’da bu çok normaldir. Garsonlar zorlarlar  paket yapmak için. Bence hiçbirşeyden degil ama bundan ders alıp bizde yapmalıyız. Ziyanlık değil mi? Biz bahçedeki kedimiz Whiteboots -Beyaz Çizmeler’e ve arastadaki bütün rakun ve kargalara yemek taşıyoruz. Rakun ve ailesi öyle bir semirdilerki sormayın. Kargalar degişik lezzetlerden yani zevkden evcilleştiler nerdeyse konuşuyorlar, vermeyince cam kapıyı çalıyor birtanesi ta ki açılıncaya kadar.  Ona Gölge ismini taktik. Gölge ve yavruları…



Nasip olursa devami gelir insallah. Sevgiler.



Nazan Saatçi



Kasim / 2012 / U.S.A

No comments:

Post a Comment