Tuesday, February 5, 2013
Monday, December 17, 2012
Saturday, December 1, 2012
Dun aksam...
Dün Akşam
Dün akşam otururken karıma dedim ki:
- Ot gibi yaşamayı kesinlikle istemem!! Eğer bir gün makinelere ve bir şişeden sızacak olan bilmem ne sıvısına bağımlı olacak olursam, Lütfen!! Lütfen hiç tereddüt etme, hemen fişi çek olur mu?
Karım yerinden kalktı.
Laptopumu fişten çekti,
Şarabımı çiçek saksılarından birinin dibine döktü ve çıkıp gitti.
- Adi kadın !
Dün akşam otururken karıma dedim ki:
- Ot gibi yaşamayı kesinlikle istemem!! Eğer bir gün makinelere ve bir şişeden sızacak olan bilmem ne sıvısına bağımlı olacak olursam, Lütfen!! Lütfen hiç tereddüt etme, hemen fişi çek olur mu?
Karım yerinden kalktı.
Laptopumu fişten çekti,
Şarabımı çiçek saksılarından birinin dibine döktü ve çıkıp gitti.
- Adi kadın !
Friday, November 30, 2012
How full your life is.....
GRADUATION SPEECH 2008
On the first day of term, a university professor stood in
front of his philosophy class with an empty jar.
Without saying a word to his students, he removed the lid of
the jar and filled it with golf balls. When no more golf balls fit he closed
the jar with its lid. He then asked his class, “Would you say that the jar is
now full?” His students observed the jar and concluded that the jar was indeed
full.
The professor then proceeded to open the jar up and started
inserting marbles into the jar. The marbles started to fill the gaps between
the golf balls. After sealing the jar, he asked his class once again if they
thought the jar was now full. The class concluded that the jar was indeed now
full.
The professor opened the jar a third time and started pouring
in sand. Obviously, the sand started filling the gaps between the golf balls
and the marbles. He then sealed the jar and asked his class a third time if the
jar was full. His class chuckled and replied in unison, “Yes, it is now full!”
The professor opened the jar and emptied two small cups of
coffee in the jar. The liquid had completely filled the gap between the golf
balls, the marbles, and the grains of sand. He then began his lecture.
“I hope you realise that life is
very much like this jar. The golf balls represent the important things in life,
like God, family, loved ones, health, things that you care intimately about. If
we lost everything else in life, our lives would still be ‘full’. The marbles
are the other things in our lives that are important, but our happiness
shouldn’t depend on them. Things like our work, our house, our car, etc.
Finally, the sand represents everything else; the small stuff.
“If we were to have filled our jar up with sand first, there
we wouldn’t have had enough room for the marbles or the golf balls. If we use
all our life and energy on the small stuff, we won’t have any room for the
important things.”
After a brief moment of silence one of the
students asked, “Professor, what does the coffee represent?”
Alcak sesle soyle
Alçak Sesle Söyle
Fatih bir gün dilencinin birine bir altın vermişti. Dilenci, Padişahın verdiği altını az bularak şöyle bir soru sordu:
—Bu nasıl olur Padişahım? Ben senin kardeşin olduğum halde nasıl olur da bana bir altın verirsin?
Dilencinin ne demek istediğini tam anlamayan Fatih sordu:
—Sen benim nereden kardeşim oluyorsun?
...
Fatih bir gün dilencinin birine bir altın vermişti. Dilenci, Padişahın verdiği altını az bularak şöyle bir soru sordu:
—Bu nasıl olur Padişahım? Ben senin kardeşin olduğum halde nasıl olur da bana bir altın verirsin?
Dilencinin ne demek istediğini tam anlamayan Fatih sordu:
—Sen benim nereden kardeşim oluyorsun?
...
Dilenci şu açıklamayı yaptı:
—İkimizde de Âdem babamız ve Havva anamızdan dünyaya gelmedik mi?
Böyle bir durumda kardeş sayılmıyor muyuz?
Fatih gülümsedi. Bu cevap hoşuna gitmişti çünkü. Dilencinin kulağına eğilerek şöyle dedi:
—Aman alçak sesle söyle. Bu söylediğini diğer kardeşlerimiz de işitip gelirlerse, senin payına bir altın bile düşmez.
—İkimizde de Âdem babamız ve Havva anamızdan dünyaya gelmedik mi?
Böyle bir durumda kardeş sayılmıyor muyuz?
Fatih gülümsedi. Bu cevap hoşuna gitmişti çünkü. Dilencinin kulağına eğilerek şöyle dedi:
—Aman alçak sesle söyle. Bu söylediğini diğer kardeşlerimiz de işitip gelirlerse, senin payına bir altın bile düşmez.
HAYATIMIZDAKİ ÖNCELİKLER
HAYATIMIZDAKİ ÖNCELİKLER
Felsefe profesörü bir gün ders başladığında, hiç bir şey söylemeden masanın üstüne büyükçe bir kavanoz koydu ve içini tenis toplarıyla doldurdu. Ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sordu. Öğrenciler hep bir ağızdan, kavanozun dolduğunu söylediler.
Profesör bu kez, önündeki kutulardan birinden aldığı çakıl taşlarını kavanoza döktü. Çakıl taşları, tenis toplarının ...
Felsefe profesörü bir gün ders başladığında, hiç bir şey söylemeden masanın üstüne büyükçe bir kavanoz koydu ve içini tenis toplarıyla doldurdu. Ve öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sordu. Öğrenciler hep bir ağızdan, kavanozun dolduğunu söylediler.
Profesör bu kez, önündeki kutulardan birinden aldığı çakıl taşlarını kavanoza döktü. Çakıl taşları, tenis toplarının ...
aralarındaki
boşluklardan aktı ve kavanozdaki boşlukları doldurdu. Profesör,
kavanozun dolup dolmadığını bir kez daha sordu. Öğrenciler yine hep
birlikte, kavanozun dolduğunu söylediler.
Profesör onların bu yanıtını duymamış gibi yaptı, masadaki kutulardan birini aldı, içindeki kumları özenli bir biçimde kavanoza boşalttı. Bu kez kavanoza akan kum tanecikleri, çakıl taşlarının
aralarındaki boşlukları doldurdu. Profesör, kavanozun dolu olup olmadığını bir kez daha sordu öğrencilere. Onlar da yine bir koro düzeniyle kavanozun dolduğunu söylediler.
Sıra, masanın altındaki bekleyen iki fincan kahveye gelmişti. Profesör onları da aldı, kavanoza boşalttı. Kahve de kendine kumlar arasında yer buldu ve kalan boşlukları doldurdu.
Öğrenciler, profesörün bu “gösterisi”ni alkışlarla karşıladılar. Profesör ise, dersini anlatmaya o an başlıyordu. “Eveet” dedi. “Biliyor musunuz ki, bu küçücük gösteriyle size, yaşamınızı simgelemiye çalıştım.” Ve soluk almaksızın bir dikkatle kendisini dinleyen öğrencilerine dersini anlattı:
“Bu tenis topları yaşamınızdaki önemli değerlerdir” dedi. “Bunlar aileniz, çocuklarınız, sağlığınız, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan benzer değerlerdir. Şayet sahip olduğunuz öteki değerleri yitirirseniz de, bu önemli değerler hep kalacaktır. Ve yaşamınızı doldurmayı her zaman sürdüreceklerdir. Çakıl taşları ise daha az önemli olan değerlerimizdir. Bunlar, işinizdir, evinizdir, arabanızdır. Kum ise, olsa da olur olmasa da olur değerlerinizdir.”
Bu açıklamasından sonra profesör, kavanoza hangi “değer”i önce, hangisini daha sonra koyduğunun nedenlerini de açıkladı:
“Eğer kavanoza önce kum doldurursanız, çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına yeterli yer kalmaz”dedi. “Aynı olay, yaşamınızda da geçerlidir. Zamanınızı ve enerjinizi ufak tefek konular için harcarsanız, önemli değerlerinize ayıracağınız zamanınız kalmayacaktır. Dikkatinizi mutluluğunuz için önemli olan konulara çevirin. Çocuklarınızla oynayın, sağlığınıza özen gösterin, eşinizle zaman zaman yemeğe çıkın, evinizin gereksinimlerini karşılayın. Öncelikle tenis toplarınızı yerleştirmeye bakın kavanozunuza. Önceliklerinizi sıralamayı iyi bilin. Gerisi zaten hep kumdur.”
Bir öğrenci söz istedi:
“Peki, o iki fincan kahve nedir, hocam?” dedi.
Profesör bu soruyu soran öğrencisine önce teşekkür etti, sonra da sorusunu yanıtladı.:
“Yaşamınız ne denli yoğun, ne denli dolu olursa olsun” dedi. “Ne yapın, yapın, dostlarınızla içeceğiniz bir fincan kahve için yine de zaman bulun.
Profesör onların bu yanıtını duymamış gibi yaptı, masadaki kutulardan birini aldı, içindeki kumları özenli bir biçimde kavanoza boşalttı. Bu kez kavanoza akan kum tanecikleri, çakıl taşlarının
aralarındaki boşlukları doldurdu. Profesör, kavanozun dolu olup olmadığını bir kez daha sordu öğrencilere. Onlar da yine bir koro düzeniyle kavanozun dolduğunu söylediler.
Sıra, masanın altındaki bekleyen iki fincan kahveye gelmişti. Profesör onları da aldı, kavanoza boşalttı. Kahve de kendine kumlar arasında yer buldu ve kalan boşlukları doldurdu.
Öğrenciler, profesörün bu “gösterisi”ni alkışlarla karşıladılar. Profesör ise, dersini anlatmaya o an başlıyordu. “Eveet” dedi. “Biliyor musunuz ki, bu küçücük gösteriyle size, yaşamınızı simgelemiye çalıştım.” Ve soluk almaksızın bir dikkatle kendisini dinleyen öğrencilerine dersini anlattı:
“Bu tenis topları yaşamınızdaki önemli değerlerdir” dedi. “Bunlar aileniz, çocuklarınız, sağlığınız, arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan benzer değerlerdir. Şayet sahip olduğunuz öteki değerleri yitirirseniz de, bu önemli değerler hep kalacaktır. Ve yaşamınızı doldurmayı her zaman sürdüreceklerdir. Çakıl taşları ise daha az önemli olan değerlerimizdir. Bunlar, işinizdir, evinizdir, arabanızdır. Kum ise, olsa da olur olmasa da olur değerlerinizdir.”
Bu açıklamasından sonra profesör, kavanoza hangi “değer”i önce, hangisini daha sonra koyduğunun nedenlerini de açıkladı:
“Eğer kavanoza önce kum doldurursanız, çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına yeterli yer kalmaz”dedi. “Aynı olay, yaşamınızda da geçerlidir. Zamanınızı ve enerjinizi ufak tefek konular için harcarsanız, önemli değerlerinize ayıracağınız zamanınız kalmayacaktır. Dikkatinizi mutluluğunuz için önemli olan konulara çevirin. Çocuklarınızla oynayın, sağlığınıza özen gösterin, eşinizle zaman zaman yemeğe çıkın, evinizin gereksinimlerini karşılayın. Öncelikle tenis toplarınızı yerleştirmeye bakın kavanozunuza. Önceliklerinizi sıralamayı iyi bilin. Gerisi zaten hep kumdur.”
Bir öğrenci söz istedi:
“Peki, o iki fincan kahve nedir, hocam?” dedi.
Profesör bu soruyu soran öğrencisine önce teşekkür etti, sonra da sorusunu yanıtladı.:
“Yaşamınız ne denli yoğun, ne denli dolu olursa olsun” dedi. “Ne yapın, yapın, dostlarınızla içeceğiniz bir fincan kahve için yine de zaman bulun.
Tuesday, November 27, 2012
Subscribe to:
Posts (Atom)