Wednesday, October 31, 2012
SEMS-I TEBRIZIDEN GUZEL SOZLER
by Nazan Saatci ve Dostlari on Monday, April 2, 2012 at 9:43pm ·
Kapımıza değil ; Kalbimize vuran buyursun !
Hayatta her şey olabilirsin; Fakat mühim olan hayatın içinde "İNSAN" olabilmektir.
Anladım ki: İnsanlar; Susanı korkak. Görmezden geleni aptal. Affetmeyi bileni çantada keklik sanıyorlar. Oysa ki; biz istediğimiz kadar hayatımızdalar...
Göz yumduğumuz kadar dürüstler ve sustuğumuz kadar insanlar..!
Hayata tepeden bakarsan insanların sadece tepesini görürsün. Hayata daima insanlarla aynı mesafeden bak. O zaman insanların hem yüzünü, hem kalbini görürsün.
Güzel bir gülü, güzel bir geceyi, güzel bir dostu herkes ister. Önemli olan gülü dikeniyle, geceyi gizemiyle, dostu
tüm derdiyle sevebilmektir.
Esas kirlilik, dışta değil içte, kisvede değil, kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.
İnsanlar maşuk aramıyor, bencil duygularına köle arıyor. Köle buluyor ama aşkı bulamıyor.
Ne diye böbürlenip büyükleniyorsun. Doğumun bir damla su, ölümün bir avuç toprak değil mi?
Bir gül kadar güzel ol; ama dikeni kadar zalim olma. Birine öyle bir söz söyle ki, ya yaşat ya da öldür; ama asla yaralı bırakma.
Ey İnsan kaf dağı kadar yüksekte olsanda, kefene sığacak kadar küçüksün. Unutma, herşeyin bir hesabı var üzdüğün kadar üzülürsün.
Hüzün taze tutar aşk yarasını. Yaramdan da hoşum, yârimden de...
Hak yolunda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil.
Sevmeye layık olmayanı hatırlayarak değerli etme! Dönmek mi istiyor, bir şans daha verme. Unutma; sevgi yürekli olana yakışır.
Otunu, suyunu bilmediğin gönüllerde koyun gütme! Yoksa, 'kaçırcağın keçilere' çobanlık yapamazsın ...!
Sığ suları en hafif rüzgarlar bile coşturabiliyor. Derin denizleri ise ancak derin sevdalar. Anladım ki, derin ve esrarengiz olan her sey susuyor. Anladım ki susan her şey derin ve heybetli.
Diyorlarki Dost acı söyler? Acıyı söyleyene Dost denilmez ki.! Seni sevmeyen acı söyler Dostun sana söyleyeceği acı dahi olsa senin canını acıtmayacak şekilde tatlı dille söyler.
İlim üç şeydir: Zikreden dil, şükreden kalp, sabreden beden...
İnsanoğlunun edepten nasîbi yoksa, insan değildir. İnsan ile hayvan arasını ayıran edeptir...
Yaşarken anlayamadıkları değerleri, öldükten sonra anlamanın kimseye faydası yok. Sevdiğinizi dirileştirmeninyolu, hayatın tazeliğinde itiraf ve ifade etmektir.
Sözler hakikat değildir ağızdan çıkan seslerdir. Hakikati öğrenmek için söze değil yaşamaya ihtiyaç vardır.
Sen ol da; ister yâr' ol, ister 'yara'; lütfun da başım üstüne, kahrın da.
Ey aşk! Seni senelerce yaban ellerde, hoyrat dillerde aradım. Oysa bendeymişin bilememişim. Oyalanmışım. Kalakalmışım.
Sanmayasın ki; aşk akıl işidir. Gül ki her gönlün mürşididir. Kimini kokusuyla şad eder. Kimini de dikeniyle irşad eder.
Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.
Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.
Kalp ruha der ki :Ben severim, aşık olurum;ama acısını nedense hep sen çekersin.
Ruh da cevap verir : Sen yeterki sev.
Hüzün ki en çok yakışandır aşıklara. Yandık, yakıldık; ama hüzünden yana asla yakınmadık. Ne de olsa biz mahzun bir Peygamberin ümmeti değil miyiz? Hüzün taze tutar aşk yarasını. Yaramdan da hoşum, yârimden de.
Kır kalemin ucunu. Bundan sonraki yolculuğumuz aşk yolculuğudur. Aşkı kalem yazmaz ki kitaplarda bulasın.
Kalp midir insana sev diyen yoksa yalnızlık mıdır körükleyen? Sahi nedir sevmek; Bi muma ateş olmak mı,Yoksa yanan ateşe dokunmak mı?
ŞEMS-İ TEBRİZİ
HAYATA DAIR
Hayata dair
by Nazan Saatci ve Dostlari on Tuesday, April 3, 2012 at 7:26am ·
Yüzümüzden düşen bin parçayı toplayıpta, yerine kocaman bir TEBESSÜM yerleştiren İNSANLAR var ya.. .....Onlar iyi ki var....
GUNAYDIN DOSTLARIM
by Nazan Saatci ve Dostlari on Tuesday, April 3, 2012 at 10:07pm ·
Bugüne güzel başla, bugüne sevgiyle başla… Gülümsersen karşıda duran hayatta sana gülümser, El verirsen o da sana el uzatır, Umut edersen sana umutla karşılık verir… Hayat senin bir aynan, o aynaya nasıl bakarsan öyle görürsün. Sağlıklı olun Mutlu Olun, Sevgi ile kalın Günaydın Günaydın Herkese
Resistance to antibiotics could bring "the end of modern medicine
Resistance to antibiotics could bring "the end of modern medicine
by Nazan Saatci ve Dostlari on Wednesday, April 4, 2012 at 2:02pm ·
7:00AM GMT 16 Mar 2012
Resistance to antibiotics could bring "the end of modern medicine as we know it", WHO claim
The world is entering an antibiotic crisis which could make routine operations impossible and a scratched knee potentially fatal, the head of the World Health Organisation has claimed.
Margaret Chan, director general of the WHO, warned that bacteria were starting to become so resistant to common antibiotics that it could bring about “the end of modern medicine as we know it.”
As a result, she claimed, every antibiotic ever developed is at risk of becoming useless, making once-routine operations impossible.
This would include many of the breakthrough drugs developed to treat tuberculosis, malaria, bacterial infections and HIV/AIDS, as well as simple treatments for cuts.
Speaking to a conference of infectious disease experts in Copenhagen, Dr Chan said we could be entering into a “post-antibiotic era”.
Replacement medicines could become more expensive, with longer periods of treatment required to bring about the same effect, she added.
Dr Chan said: “Things as common as strep throat or a child’s scratched knee could once again kill.
“Antimicrobial resistance is on the rise in Europe and elsewhere in the world. We are losing our first-line antimicrobials.
“Replacement treatments are more costly, more toxic, need much longer durations of treatment, and may require treatment in intensive care units.
“For patients infected with some drug-resistant pathogens, mortality has been shown to increase by around 50 per cent.
“A post-antibiotic era means, in effect, an end to modern medicine as we know it.”
The stark warning comes shortly after the World Health Organisation published a new book warning of the “global crisis”, entitled “The evolving threat of antimicrobial resistance.”
It reads: “Bacteria which cause disease react to the antibiotics used as treatment by becoming resistant to them, sooner or later.
“A crisis has been building up over the decades, so that today many common and life-threatening infections are becoming difficult or even impossible to treat, sometimes turning a common infection into a life-threatening one.”
The paper blamed the current situation largely on the misuse of antibiotics, which are not prescribed properly and used too frequently and for too long.
It added that an “inexorable increase in antimicrobial-resistant infections, a dearth of new antibiotics in the pipeline and little incentive for industry to invest in research and development” had led to a need for innovation”.
The WHO has now appealed to governments across the world to support research into the antimicrobial resistance
.By Hannah Furness
Resistance to antibiotics could bring "the end of modern medicine as we know it", WHO claim
The world is entering an antibiotic crisis which could make routine operations impossible and a scratched knee potentially fatal, the head of the World Health Organisation has claimed.
Margaret Chan, director general of the WHO, warned that bacteria were starting to become so resistant to common antibiotics that it could bring about “the end of modern medicine as we know it.”
As a result, she claimed, every antibiotic ever developed is at risk of becoming useless, making once-routine operations impossible.
This would include many of the breakthrough drugs developed to treat tuberculosis, malaria, bacterial infections and HIV/AIDS, as well as simple treatments for cuts.
Speaking to a conference of infectious disease experts in Copenhagen, Dr Chan said we could be entering into a “post-antibiotic era”.
Replacement medicines could become more expensive, with longer periods of treatment required to bring about the same effect, she added.
Dr Chan said: “Things as common as strep throat or a child’s scratched knee could once again kill.
“Antimicrobial resistance is on the rise in Europe and elsewhere in the world. We are losing our first-line antimicrobials.
“Replacement treatments are more costly, more toxic, need much longer durations of treatment, and may require treatment in intensive care units.
“For patients infected with some drug-resistant pathogens, mortality has been shown to increase by around 50 per cent.
“A post-antibiotic era means, in effect, an end to modern medicine as we know it.”
The stark warning comes shortly after the World Health Organisation published a new book warning of the “global crisis”, entitled “The evolving threat of antimicrobial resistance.”
It reads: “Bacteria which cause disease react to the antibiotics used as treatment by becoming resistant to them, sooner or later.
“A crisis has been building up over the decades, so that today many common and life-threatening infections are becoming difficult or even impossible to treat, sometimes turning a common infection into a life-threatening one.”
The paper blamed the current situation largely on the misuse of antibiotics, which are not prescribed properly and used too frequently and for too long.
It added that an “inexorable increase in antimicrobial-resistant infections, a dearth of new antibiotics in the pipeline and little incentive for industry to invest in research and development” had led to a need for innovation”.
The WHO has now appealed to governments across the world to support research into the antimicrobial resistance
.By Hannah Furness
Antibiotic resistance: Bacteria are winning the war
Antibiotic resistance: Bacteria are winning the war
by Nazan Saatci ve Dostlari on Wednesday, April 4, 2012 at 2:04pm ·
Antibiotic resistance: Bacteria are winning the war
The insidious spread of the latest form of antibiotic resistance is just one more sign that governments haven't grasped the gravity of the situation, writes Frank Swain
The march of antibiotic resistance is inexorably reducing our stock of effective drugs. Photograph: Murdo McLeod
In what has surely become the most ritualised medical practice since the Hippocratic Oath, the World Health Organization took to the stage again today to warn that the misuse of antibiotics was threatening to render one of our most potent medicines useless. This comes a decade after an identical appeal from the organisation warned of a global crisis in the making.
Health experts have been ringing the alarm over antimicrobial resistance for so long that it seems to have become part of our collective background noise, like the endless rasp of waves on the shore. And like stupid tourists, we sleep in the sun while the tide comes in.
It might surprise you to learn that resistance to antibiotics was identified even before Fleming's wonder drug hit the shelves. The first clinical application of penicillin came in the early 1940s, but the discovery of beta-lactamase – a bacterial enzyme capable of destroying penicillin – preceded that revolution by a few years. The microbes were always one step ahead. As early as 1960, it was clear that overuse of antibiotics was driving the emergence of resistant species.
We also knew how to combat the problem: restricting the use of antimicrobials, ensuring patients completed their courses, containing outbreaks of resistant species. But despite repeated appeals at every level, we couldn't match the tenacity of microbes. Last year, resistant bacterial infections killed around 25,000 people in Europe alone.
In 2008 the rising waters were finally lapping at our feet. An unusually hardy strain of Klebsiella pneumoniae was isolated from a 59-year-old Swedish patient who had been treated in a New Delhi hospital. The bacterium was found to be indifferent to even our most powerful antibiotics. To make matters worse, the genes that gave it this superpower were found on a small ring of DNA that is easily traded between different species of bacteria.
New Delhi metallo-beta-lactamase (NDM-1) has since turned up in more than 16 countries across the world, including Britain. A study published in Lancet Infectious Diseases today shows the resistance factor has spread to 14 different species of bacteria, including pathogenic varieties responsible for dysentery and cholera. Most bacteria holding the NDM-1 plasmid are resistant to all but a couple of our most clumsy, brutal antibiotics. One strain is immune to all of them.
In a report published last year, the US Institute of Medicine described antimicrobial resistance as "a global public health and environmental catastrophe", while the WHO called the rise of NDM-1 a "doomsday scenario of a world without antibiotics".
These are not hollow words. Beyond antibiotics, we have few options left on the table. New antibiotics take around 10-20 years to develop, and there are few in the pipeline. Vaccines are the most obvious alternative, but vaccination programmes are challenging to run even in the most industrialised societies.
Scientists have been training viruses to chase down bacterial cells like packs of hunting dogs for the better part of a century, but Georgia is the only country in the world where such phage therapy is licensed. More exotically, an experimental procedure using a jet of ionised argon gasshows promise, although it can only treat external infections.
After a torrent of dramatic headlines, interest in NDM-1 fell away. After all, in a world well-stocked with superbugs – MRSA, MDRTB, C diff – what was another acronym? The media tend to train their spotlight on highly pathogenic diseases – those that kill in no time flat – at the expense of untreatable diseases, which are far less dramatic. The trouble with superbugs like NDM-1 is that once they gain a foothold in hospitals, even minor surgerical procedures are burdened with a much higher risk of serious postoperative complications.
Last year, the chairman of the Board for the Canadian Committee on Antibiotic Resistance, Professor John Conly, spoke out on the issue. I asked him why NDM-1 had elicited such little concern. "None of us have the answers as to why the issue of antimicrobial resistance does not capture more meaningful attention by governments and governmental agencies," he wrote. "The problem is that it is somewhat akin to climate change and so slow and insidious that people, and notably our politicians, are lulled asleep."
Although previous campaigns in France and the USA have achieved substantial reductions in the prescription of antibiotics, their uncontrolled use in other countries has undermined those successes – microbes do not respect national borders. As such, the failure of governments to control drug resistance has often been labelled a "tragedy of the commons".
But there's a crucial difference. Left to their own devices, forests and fisheries restock themselves. Medicine cabinets don't. Even if we rein in our appetite for antibiotics, NDM-1 is here to stay. Perhaps that will be enough to prompt the action called for by health practitioners 50 years ago, but it's hard to shake the feeling that the microbes have us in checkmate.
The insidious spread of the latest form of antibiotic resistance is just one more sign that governments haven't grasped the gravity of the situation, writes Frank Swain
The march of antibiotic resistance is inexorably reducing our stock of effective drugs. Photograph: Murdo McLeod
In what has surely become the most ritualised medical practice since the Hippocratic Oath, the World Health Organization took to the stage again today to warn that the misuse of antibiotics was threatening to render one of our most potent medicines useless. This comes a decade after an identical appeal from the organisation warned of a global crisis in the making.
Health experts have been ringing the alarm over antimicrobial resistance for so long that it seems to have become part of our collective background noise, like the endless rasp of waves on the shore. And like stupid tourists, we sleep in the sun while the tide comes in.
It might surprise you to learn that resistance to antibiotics was identified even before Fleming's wonder drug hit the shelves. The first clinical application of penicillin came in the early 1940s, but the discovery of beta-lactamase – a bacterial enzyme capable of destroying penicillin – preceded that revolution by a few years. The microbes were always one step ahead. As early as 1960, it was clear that overuse of antibiotics was driving the emergence of resistant species.
We also knew how to combat the problem: restricting the use of antimicrobials, ensuring patients completed their courses, containing outbreaks of resistant species. But despite repeated appeals at every level, we couldn't match the tenacity of microbes. Last year, resistant bacterial infections killed around 25,000 people in Europe alone.
In 2008 the rising waters were finally lapping at our feet. An unusually hardy strain of Klebsiella pneumoniae was isolated from a 59-year-old Swedish patient who had been treated in a New Delhi hospital. The bacterium was found to be indifferent to even our most powerful antibiotics. To make matters worse, the genes that gave it this superpower were found on a small ring of DNA that is easily traded between different species of bacteria.
New Delhi metallo-beta-lactamase (NDM-1) has since turned up in more than 16 countries across the world, including Britain. A study published in Lancet Infectious Diseases today shows the resistance factor has spread to 14 different species of bacteria, including pathogenic varieties responsible for dysentery and cholera. Most bacteria holding the NDM-1 plasmid are resistant to all but a couple of our most clumsy, brutal antibiotics. One strain is immune to all of them.
In a report published last year, the US Institute of Medicine described antimicrobial resistance as "a global public health and environmental catastrophe", while the WHO called the rise of NDM-1 a "doomsday scenario of a world without antibiotics".
These are not hollow words. Beyond antibiotics, we have few options left on the table. New antibiotics take around 10-20 years to develop, and there are few in the pipeline. Vaccines are the most obvious alternative, but vaccination programmes are challenging to run even in the most industrialised societies.
Scientists have been training viruses to chase down bacterial cells like packs of hunting dogs for the better part of a century, but Georgia is the only country in the world where such phage therapy is licensed. More exotically, an experimental procedure using a jet of ionised argon gasshows promise, although it can only treat external infections.
After a torrent of dramatic headlines, interest in NDM-1 fell away. After all, in a world well-stocked with superbugs – MRSA, MDRTB, C diff – what was another acronym? The media tend to train their spotlight on highly pathogenic diseases – those that kill in no time flat – at the expense of untreatable diseases, which are far less dramatic. The trouble with superbugs like NDM-1 is that once they gain a foothold in hospitals, even minor surgerical procedures are burdened with a much higher risk of serious postoperative complications.
Last year, the chairman of the Board for the Canadian Committee on Antibiotic Resistance, Professor John Conly, spoke out on the issue. I asked him why NDM-1 had elicited such little concern. "None of us have the answers as to why the issue of antimicrobial resistance does not capture more meaningful attention by governments and governmental agencies," he wrote. "The problem is that it is somewhat akin to climate change and so slow and insidious that people, and notably our politicians, are lulled asleep."
Although previous campaigns in France and the USA have achieved substantial reductions in the prescription of antibiotics, their uncontrolled use in other countries has undermined those successes – microbes do not respect national borders. As such, the failure of governments to control drug resistance has often been labelled a "tragedy of the commons".
But there's a crucial difference. Left to their own devices, forests and fisheries restock themselves. Medicine cabinets don't. Even if we rein in our appetite for antibiotics, NDM-1 is here to stay. Perhaps that will be enough to prompt the action called for by health practitioners 50 years ago, but it's hard to shake the feeling that the microbes have us in checkmate.
ASKI BIZEDE OGRET
ASKI BIZEDE OGRET
by Nazan Saatci ve Dostlari on Wednesday, April 4, 2012 at 2:32pm ·
Ey minik yaprakSöyle nereden buldun dalı delecek gücü?Nasıl çıktın zindanından dışarı?Anlat bize, anlat ki biz de kavuşalım ışığa,Biz de çıkalım zindanımızdan dışarı.
Ey servi, yerde bitiyorsun ama, nasıl da atılmışsın gururla göklere...Kimden öğrendin, nasıl yapıyorsun bunu?Öğret bize de yükselmeyi göklere.
Ey baştan aşağı kanlara kesen goncaSen ki kendinden çıktın,Bize de anlat.Nedir bu aşk,Öğret nedir kendinden çıkmak...
MEVLANA.
. Adam fısıldadı
by Nazan Saatci ve Dostlari on Wednesday, April 4, 2012 at 6:54pm ·
Adam fısıldadı
Adam fısıldadı :
" Tanrım konuş benimle. "
Ve bir kuş cıvıldadı ağaçta.
...Ama adam duymadı.
Sonra adam bağırdı :
" Tanrım konuş benimle ! "
Ve gökyüzünde bir şimşek çaktı.
Ama adam dinlemedi onu.
Adam etrafına bakındı ve
" Tanrım seni görmeme izin ver " dedi.
Ve bir yıldız parıldadı gökyüzünde.
Ama adam farkına varmadı.
Ve adam bağırdı,
" Tanrım bana bir mucize göster ! "
Ve bir bebek doğdu bir yerlerde.
Ama adam bunu bilemedi.
Sonra adam çaresizlik içinde sızlandı,
" Dokun bana Tanrım ve burada olduğunu
anlamamı sağla ! "
Bunun üzerine Tanrı aşağı doğru süzüldü
Ve adama dokundu.
Ama adam kelebeği elinin tersiyle uzaklaştırdı....
Ve yürüyüp gitti....
Adam fısıldadı :
" Tanrım konuş benimle. "
Ve bir kuş cıvıldadı ağaçta.
...Ama adam duymadı.
Sonra adam bağırdı :
" Tanrım konuş benimle ! "
Ve gökyüzünde bir şimşek çaktı.
Ama adam dinlemedi onu.
Adam etrafına bakındı ve
" Tanrım seni görmeme izin ver " dedi.
Ve bir yıldız parıldadı gökyüzünde.
Ama adam farkına varmadı.
Ve adam bağırdı,
" Tanrım bana bir mucize göster ! "
Ve bir bebek doğdu bir yerlerde.
Ama adam bunu bilemedi.
Sonra adam çaresizlik içinde sızlandı,
" Dokun bana Tanrım ve burada olduğunu
anlamamı sağla ! "
Bunun üzerine Tanrı aşağı doğru süzüldü
Ve adama dokundu.
Ama adam kelebeği elinin tersiyle uzaklaştırdı....
Ve yürüyüp gitti....
Tuesday, October 30, 2012
SANDY KASIRGASI ABD'Yİ VURDU
59
SANDY KASIRGASI ABD'Yİ VURDU
ABD Başkanı Barack Obama, Sandy kasırgasının ABD'nin doğu sahilini vurmasının ardından New York ve Long Island'ı, ''büyük afet'' bölgesi ilan etti.
30 Ekim 2012 Salı 18:33
ABD Başkanı Barack Obama, Sandy kasırgasının ABD'nin doğu sahilini vurmasının ardından New York ve Long Island'ı, ''büyük afet'' bölgesi ilan etti.
Obama,
New York ve Long Island'ı afet bölgesi ilan ederken, New York Belediye
Başkanı Michael Bloomberg, kentte kasırga nedeniyle ölenlerin sayısının
10'a yükseldiğini, bu sayının artabileceğini söyledi.
New York'ta 4 metre yüksekliğindeki dalgalar nedeniyle metronun büyük bölümünü su bastığı belirtildi.
ABD genelinde Sandy kasırgası nedeniyle ölenlerin sayısı 56'e yükseldi.
ABD'DE SANDY KASIRGASI 13 CAN ALDI
ABD'DE SANDY KASIRGASI 13 CAN ALDI
ABD'nin doğu yakasını vuran Sandy fırtınası yüzünden hayatını kaybedenlerin sayısı 13'e yükseldi.
30 Ekim 2012 Salı 10:20
ABD'nin doğu yakasını vuran Sandy fırtınası yüzünden hayatını kaybedenlerin sayısı 13'e yükseldi.
Saatte 130 kilometreye varan hızla New Jersey eyaleti kıyılarına
vuran ve giderek iç kesimlere ilerleyen fırtına, can almaya devam
ediyor.
Amerikan medyasına göre, fırtınada yaşamını yitirenlerin sayısı 13'e çıktı.
Sandy fırtınasında elektrik kesintileri vakaları giderek artıyor. ABD'nin doğu kıyılarında yaşayanlardan 5.7 milyon kişinin elektriksiz kaldığı ifade ediliyor.
NEW YORK
Elektrik kesintisi nedeniyle New York Üniversitesi Hastanesi'nin hastalarını tahliye ettiği öğrenildi.
Manhattan adasının çevre yolları ile New York'a bağlanan tünelleri su altında kalırken, adanın Özgürlük Anıtı'na bakan güneybatı bölümünde bir metreyi aşan su baskınları gözlendi. Wall Street çevresinde, askeri birliklerin yardımı ile kum torbalarından setler kuruldu.
Hoboken Belediye Başkanı Dawn Zimmer de yaklaşık 50 bin kişinin tahliye edilmeye çalışıldığı bilgisini paylaştı.
New York'un Atlantik Okyanusu'na en yakın caddesi üzerinde bulunan birçok Türk işyeri de Sandy kasırgasından olumsuz etkilendi. Önce elektrik kesintisinin yaşandığı bölgede su seviyesinin yükselmesi ile birçok işyeri sular altında kaldı. Emmons caddesi üzerindeki Türk kebap ve balık restoranları da su baskınından kurtulamadı.
Amerikan medyasına göre, fırtınada yaşamını yitirenlerin sayısı 13'e çıktı.
Sandy fırtınasında elektrik kesintileri vakaları giderek artıyor. ABD'nin doğu kıyılarında yaşayanlardan 5.7 milyon kişinin elektriksiz kaldığı ifade ediliyor.
NEW YORK
Elektrik kesintisi nedeniyle New York Üniversitesi Hastanesi'nin hastalarını tahliye ettiği öğrenildi.
Manhattan adasının çevre yolları ile New York'a bağlanan tünelleri su altında kalırken, adanın Özgürlük Anıtı'na bakan güneybatı bölümünde bir metreyi aşan su baskınları gözlendi. Wall Street çevresinde, askeri birliklerin yardımı ile kum torbalarından setler kuruldu.
Hoboken Belediye Başkanı Dawn Zimmer de yaklaşık 50 bin kişinin tahliye edilmeye çalışıldığı bilgisini paylaştı.
New York'un Atlantik Okyanusu'na en yakın caddesi üzerinde bulunan birçok Türk işyeri de Sandy kasırgasından olumsuz etkilendi. Önce elektrik kesintisinin yaşandığı bölgede su seviyesinin yükselmesi ile birçok işyeri sular altında kaldı. Emmons caddesi üzerindeki Türk kebap ve balık restoranları da su baskınından kurtulamadı.
Sunday, October 28, 2012
HAYATA DAİR...
HAYATA DAİR...
MUTLULUK, nedir biliyor musunuz?? Umudunu yitirmiş insanlara umut olabilmektir..Sadece kendini değil çevrendekileri de güldürebilmektir.. Sadece kazanmak değil, kazandığını paylaşabilmektir... Varlığınla başka hayatlara ışık olabilmektir!!!
MEVLANA
MEVLANA
NEDEN DUASIZ BIRAKIYORSUN DİLİNİ??
KAPIYI VURMADAN AÇILMASINI
BEKLEYENLERDEN MİSİN
YOKSA???
H.Z MEVLANA..
Bamyanın Faydaları / zeytinyagli Bamya
Bamyanın Faydaları / zeytinyagli Bamya
by Nazan Saatci ve Dostlari on Thursday, April 5, 2012 at 5:57pm ·
Bamyanın Faydaları
Kanı temizliyor.
İdrar söktürücüdür
Kabızlığı giderir.
Mide ve bağırsakların düzenli çalışmasını sağlayarak sindirim sistemine yardımcı olur.
Lif oranı yüksek bir besin olan Bamya, idrar söktürücüdür ve kabızlığı gidermekte faydalıdır.
Mineraller açısından da zengin bir sebze olan Bamya, halsizliğe iyi gelir.
100 gram bamya günlük magnezyum (hücrelerin enerji depolamasına yarayan madde) ihtiyacımızın üçte birini ve yüzde 10'dan daha fazla miktarda ise günlük demir (akyuvarların vücut içinde oksijen taşımasını sağlıyor) ihtiyacımızı karşılıyor
zeytinyağlı bamya
malzemeler500 gr temizlenmiş bamya2 adet soğan3 adet domates4 ym kaşığı zeytinyağyarım limontuz
Soğanları yemeklik doğrayıp zeytinyağında soteleyin domatesleri ilave edip biraz daha soteleyin. Limonu sıkıp 1 su bardağı su koyup kaynatın tuzunu ekleyin ve içine bamyaları koyun. Kısık ateşte pişirin. Suyu az gelirse kaynayan sudan ilave edebilirsiniz. Suyun önceden konması yapışkan olmaması için.
EN GUC SEY / THALES
EN GUC SEY / THALES
Ona en güç şey diye sormuşlar.
Kendini tanımak demiş.En kolay şey nedir? demişler.
Başkasına öğüt vermek, demiş.
Az görülen bir şey nedir? Demişler.
Zorba bir hükümdarın yaşlanmışı,demiş.
Mutszuluğa kolayca katlanmanın çaresini sormuşlar.
Daha mutsuz kişilerin hallerine bakarak ,demiş.
Erdemle yaşamanın çaresini sormuşlar.
Başkalarında görüp ayıpladığımız şeyleri yapmayarak ,demiş.
Mutlu insan kimdir? demişler.
Sağlığı yerinde ,zengin,yürekli,bilgili olandır, demiş.
Güzellik nereden gelir? demişler.
Yüzden değil ,iyi davranışlardan gelir,demiş.
Şu öğütleri de vermiş sonra:
"Haksız kazançla zengin olma.
Yakınlarına ve dostlarına söylediğin kötü sözler yüzünden mahkemelere düşmemeğe çalış.
Ve unutma ki sen anana,babana karşı nasıl davranırsan,çocukların da sana karşı öyle davranırlar."
ŞEYH EDEBALİ’NİN OSMAN BEY’E NASİHATI ve HARİKA TAVSİYELERI
ŞEYH EDEBALİ’NİN OSMAN BEY’E NASİHATI ve HARİKA TAVSİYELERI
·
ŞEYH EDEBALİ’NİN OSMAN BEY’E NASİHATI ve HARİKA TAVSİYELERI..
Bak DOSTUM, ömrünce nasihatımdır sana
Kulağın aç, dinle beni
Bak DOSTUM! Cahil ile dost olma
İlim bilmez, İrfan bilmez
Söz bilmez, Üzülürsün
Bak DOSTUM! Saygısızla dost olma
Usul bilmez, Adap bilmez
Sınır bilmez Üzülürsün
Bak DOSTUMl! Aç gözlü ile dost olma
İkram bilmez, Kaide bilmez
Doymak bilmez, Üzülürsün
Bak DOSTUM! Görgüsüzle dost olma
Yol bilmez, Yordam bilmez
Kaide bilmez, Üzülürsün
Bak DOSTUM! Kibirliyle dost olma
Hal bilmez, Ahval bilmez
Gönül bilmez, Üzülürsün.
Bak DOSTUM! Ukalayla dost olma
Çok konuşur, Boş konuşur
Kem konuşur, Üzülürsün.
Bak DOSTUM! Namertle dost olma
Mertlik bilmez, Yürek bilmez
Dost bilmez, Üzülürsün.
Bak DOSTUM! Sen seni bil yeter sana
- İlim bil, İrfan bil, Söz bil
- İkram bil, Kaide bil, Doyum bil
- Usul bil, Adap bil, Sınır bil
- Yol bil;Yordam bil, Kaide bil
- Hal bil, Ahval bil, Gönül bil
- Çok konuşma, Boş konuşma, Kem konuşma
- Mert ol, Yürekli ol, Dol
..Ömrünce yeter sana.
Asla birilerinin umudunu kırma, belkide sahip olduğu tek şey odur...
Health Benefits of Okra
Health Benefits of Okra
·
When we visited the world's most productive land of okra in a rural area in Kami, Kochi Prefecture, Japan, the young and old all look very healthy. When we asked their secret in having good health in that area, they graciously answer “okra”.
Okra has a long history, with its beginnings in Egypt where it is cultivated before the time of Cleopatra. The okra plant spread to many parts of the world during the Atlantic slave trade. During World War II, the shortage of coffee beans made them use okra seeds as a substitute for coffee. This incident made the word “okra fever”. Since then, okra's popularity never disappeared from local markets to convenience stores throughout the world and throughout the year.
Nutritional Information
Okra contains vitamins A and C and is a good source of iron and calcium. It also contains starch, fat, ash, thiamine and riboflavin. No wonder, Cleopatra and Yang Guifei maintained their beauties.
For 1/2 cup sliced, cooked okra For 1 cup raw okra Calories – 25
Dietary Fiber – 2 grams
Protein – 1.52 grams
Carbohydrates – 5.76 grams
Vitamin A – 460 IU
Vitamin C – 13.04 mg
Folic acid – 36.5 micrograms
Calcium – 50.4 mg
Iron – 0.4 mg
Potassium – 256.6 mg
Magnesium – 46 mg Calories – 33
Fiber – 3.2g
Total Fat – 0.1g
Protein – 2.0g
Carbohydrate – 7.6g
Vitamin A – 660 IU
Vitamin C – 21mg
Folate – 87.8mcg
Magnesium – 57mg
Health Benefits of Okra
- The superior fiber found in okra helps to stabilize the blood sugar by curbing the rate at which sugar is absorbed from the intestinal tract.
- Okra's mucilage binds cholesterol and bile acid carrying toxins dumped into it by the filtering liver.
- Okra helps lubricate the large intestines due to its bulk laxative qualities. The okra fiber absorbs water and ensures bulk in stools. This helps prevent and improve constipation. Unlike harsh wheat bran, which can irritate or injure the intestinal tract, okra's mucilage soothes, and okra facilitates elimination more comfortably by its slippery characteristic. Okra binds excess cholesterol and toxins (in bile acids). These, if not evacuated, will cause numerous health problems. Okra also assures easy passage out of waste from the body. Okra is completely non-toxic, non-habit forming, has no adverse side effects, is full of nutrients, and is economically within reach of most individuals unlike over-the-counter drugs.
- Okra fiber is excellent for feeding the good bacteria (probiotics). This contributes to the health of the intestinal tract.
- Okra is a supreme vegetable for those feeling weak, exhausted, and suffering from depression.
- Okra is used for healing ulcers and to keep joints limber. It helps to neutralize acids, being very alkaline, and provides a temporary protective coating for the digestive tract.
- Okra treats lung inflammation, sore throat, and irritable bowel syndrome.
- Okra has been used successfully in experimental blood plasma replacements.
- Okra is good for summer heat treatment.
- Okra is good for constipation.
- Okra is good in normalizing the blood sugar and cholesterol level.
- Okra is good for asthma. Okra's vitamin C is an antioxidant and anti-inflammatory, which curtail the development of asthma symptoms.
- Okra is good for atherosclerosis.
- Okra is believed to protect some forms of cancer expansion, especially colorectal cancer.
- Eating okra helps to support the structure of capillaries.
- Some information shows that eating okra lowers the risk of cataracts.
- Okra is good for preventing diabetes.
- Okra protects you from pimples and maintains smooth and beautiful skin. We understand the reason why Cleopatra and Yang Guifei loved to eat okra.There are other medicinal uses of okra, like its protection against trans fats.
Almost 18 million people in the United States have been told they have either type 1 or type 2 diabetes, according to 2007 data from the American Diabetes Association. Diabetics are at heightened risk of developing cardiovascular disease, erectile dysfunction and blindness. The ideal way of managing your diabetes is to follow the guidance given to you by your dietitian and physician. Additionally, you may want to consider okra as part of your diabetic diet.
Reduces Nephropathy Risk
Nephropathy is damage to the kidneys caused by high blood sugar, high blood pressure and inflammation. The initial sign is high levels of protein in the urine. Over time, nephropathy may lead to end-stage renal disease, which may require regular dialysis as treatment. To reduce your risk of nephropathy, keep your blood sugar within the ranges recommended to you by your doctor, control your weight and maintain healthy blood pressure levels. Liu Ke-hu of China's The First Hospital of Jilin University reports that eating okra can reduce the risk of diabetic nephropathy. According to a study published in the October 2005 issue of "Jilin Medical Journal," Liu and her colleagues split a group of 70 diabetics into two groups. One group received traditional diabetic treatment while the other received the same treatment while eating okra every day. The group that ate okra had better kidney health over six months compared to the control group.
Helps Weight Control
Losing weight is an important aspect of treatment for diabetes. Diabetics who lose weight generally have better blood glucose control than those who don't. Fortunately, just losing about 5 percent of your total weight is enough to notice a significant difference in your blood sugar. Vegetables such as okra are ideal for a weight-loss diet, as they are low in calories. Diets that are rich in fresh vegetables promote weight loss. To keep okra a low-calorie choice, cook it without adding oil, butter or other calorie-rich ingredients.
Reduces Stroke Risk
Diabetic patients have four times the risk of stroke than their non-diabetic counterparts, the American Diabetes Association reports. In fact, over 15 percent of all diabetics die from stroke. Stroke is the narrowing and hardening of the arteries that feed the brain. Eating okra and other fresh vegetables reduces the risk of stroke, reports the Produce for Better Health
ADAM ARIYORDU ONU…VE HAYATI BOYUNCA DA ARAYIP DURDU
ADAM ARIYORDU ONU…VE HAYATI BOYUNCA DA ARAYIP DURDU
by Nazan Saatci ve Dostlari on Tuesday, April 10, 2012 at 5:56pm ·
ADAM ARIYORDU ONU…VE HAYATI BOYUNCA DA ARAYIP DURDU
Adam dua etti Rabbine, “Bir evim olsa” dedi. “Cok mutlu olurdum. Bana ait bir ev, pencerelerinde çiçekli perdeleri olan, bacasından duman tüten bir güzel ev…”
Adamın bir evi oldu ama adam tatmin olmadı…”Bu ev çok bos” dedi. “Böyle mutlu olamam, bir kadınım olmalı. Bu eve perdeleri elleriyle dikecek, bana yemekler pişirecek beraberce hayati paylaşacağım bir kadınım olmalı, bu ev çok bos…”
Adamın bir kadını oldu. Evlendi ama mutlu olmadı. “Mutsuzum” dedi ellerini açıp yine…” Bir çocuğumuz bile yok. Halbuki simdi biliyorum…beni mutlu edecek şey aslında bir çocukmuş, ne kadar yanılmışım.”
Adamın bir çocuğu oldu ama adam yine mutlu olmadı.
“Mutluluk çocuk sahibi olmakla bitmiyormuş” dedi kendi kendine. “Simdi daha çok endişeliyim, mutlu değilim. Ona iyi bir gelecek veremedikten sonra nasıl mutlu olabilirim”. Ellerini kaldırdı ve dua etti. “Ona iyi bir gelecek istiyorum Allah’ım.” “Onun için daha çok kazanmalıyım, o zaman mutlu olurum.”
Mevla’sı duydu sesini. Adam dişini tırnağına kattı ve daha çok çalıştı, daha çok para kazandı, daha iyi bir gelecek hazırladı çocuğuna ve sonradan doğacak olan çocuklarına. Ama birde baktı ki zaman ilerlemiş, yas geçmiş. “İyi görünmüyorum” dedi adam aynaya bakarken. “Ne kadar yaşlı ve yorgunum, hastayım da… çok mutsuzum, genç olsaydım yeniden eminim mutlu olurdum ama bu dileğim kabul olmaz…artık genç olamam ki…artık mutlu da olamam. Mutlu olmak için ne çok şeye ihtiyacım varmış, onlara kavuşamayacağımı biliyorum, bu yüzden ihtimalsizliklerden bir mutluluk yaratmalıyım kendime…
Adam mutluluğun ne olduğunu bilemeden, kendisine verilen her şeye rağmen mutsuz bu dünyadan göçüp gitti.
Siz bu hikayedeki gibi hayatinizi karamsar yaşamayın. Ömrünüzü mutluluk arayarak geçirmek yerine, onu yaratmayı deneyin. Siz mutluluğu; güneşin sıcacık ışınlarında, lapa lapa yağan karda, yeni açmış tomurcuklarıyla etrafı pespembe süsleyen bahar dallarında, rengârenk kurumuş sonbahar yapraklarında, cıvıl cıvıl öten kus seslerinde ve bütün mevsimlerde hissedin. Aslında sahip olduğunuz her şeyin, nefes alabilmenin bile bir mutluluk olduğunu, şükretmenin bir erdem olduğunu unutmayın. Paylaşmanın sevinçler yaratacağını, yardım etmenin yüreğinizi kabartıp sizi mutlu kılacağını bilin. Başkalarının mutlu olması için yapacağınız her iyiliğin size mutluluk olarak geri döneceğini aklınızdan hiç çıkarmayın.
Sevgili dostlarım gelin siz, hayatin sizin için hazırladığı o büyülü mucizelere açık olun. Mutluluğun sadece yürekte hissedilen ve maddiyatla hiç bir ilgisi olmayan bir hal olduğunu kabul edin ve bu ışık doğrultusunda hayatınıza yeniden başlayıp çok da geç olmadan, önünüzden kayıp geçmekte olan mutluluklarınızı yakalayın.
Nazan Saatci31 Ocak 2011/ U.S.A
GUZEL SOZLER
GUZEL SOZLER
·
I love my friends neither with my heart nor with my mind. Just in case Heart might stop... Mind can forget... I love them with my soul. Soul never stops or forgets." MEVLANA RUMI
There is no need for temples, no need for complicated philosophies.
My brain and my heart are my temples; my philosophy is kindness.
Dalai Lama
"Intelligence is the ability to adapt to change." (Stephen Hawking)
Take risks if you win,you will be successful.if you lose,you will be wise.
Be like a river in generosity and giving help. Be like a sun in tenderness and pity. Be like night when covering other's faults. Be like a dead when furious and angry. Be like earth in modesty and humbleness. Be like a sea in tolerance. Be as you are or as you look like.
Rumi
"There is only one good knowledge,and one evil,ignorance". Socrates
"The cure comes from within"
"The physician should not treat the ailment,but the patient who is suffering from it" Moses Maimonides
KELAM EDECEĞİN ZAMAN,AGZINDAN ÇIKMADAN ÖNCE BİLGİİ ÇUVALINDAN SEÇ AKIL TERAZİSİNDE TAR TFİKİR SÜZGECİNDEN GEÇİR...MANTIK TAHTASINDA YOUĞUR...GÖNÜL OCAĞINDA PİŞİR VİCDAN SOFRASINA HAZIRLA VE ENSON LİSAN TABAĞINDA SUN
".BEN DOSTLARIMI NE KALBIMLE NEDE AKLIMLA SEVERIM.OLURYA, KALP DURUR, AKIL UNUTUR.BEN DOSTLARIMI RUHUMLA SEVERIM.O NE DURUR, NE DE UNUTUR. "MEVLANA
Yağmuru sevdiğini söylüyorsun ama yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun, güneşi sevdiğini söylüyorsun ama güneş açınca gölgeye kaçıyorsun, rüzgarı sevdiğini söylüyorsun rüzgar çıkınca pencereni örtüyorsun. İşte bundan korkuyorum çünkü beni de sevdiğini söylüyorsun...- William Shakespeare
"Bir
şeyin imkansız olduğuna inanırsanız aklınız bunun neden imkansız
olduğunu size ispatlamak üzere çalışmaya başlar. Ama bir şeyi
yapabileceğinize inandığınızda, gerçekten inandığınızda,aklınız onu
yapmak üzere çözümler bulma konusunda size yardım etmek için çalışmaya
başlar. " David J. Schwartz
Doğru ve yanlış karakterler, iyi ve kötü karakterler yoktur. Nerede ve ne olduğumuz bizim aklımıza giren düşüncelerdir. Nerede ve ne olduğumuzu değiştirmek için aklımıza giden düşünceleri değiştirmeliyiz .
Zig Zaglar
Herkes Dünya'yı değiştirmeyi düşünüyor ,kimse kendini değiştirmeyi akıl etmiyor .
Leo Tolstoy
Kula bela gelmez "HAKK" yazmayınca,
"HAKK" bela yazmaz kul azmayınca.
"HAKK" intikamını kul ile alır,
Dini irfan bilmeyen, bunu kul etti sanır..!
By: Hz. Mevlâna
YAPILAN KLİNİK ARAŞTIRMALARDA ANZER BALININ FAYDALARI
YAPILAN KLİNİK ARAŞTIRMALARDA ANZER BALININ FAYDALARI
Anzer Balı Türkiye’de üretilen ve Dünyada eşi emsali bulunmayan kır çiçek flora örtüsüne sahip olan, İngiliz-Alman botanikçilerin yaptığı araştırmalarda 450-500 çeşit çiçek bulunan, bunların içinde 80-90 tane endemik çiçek yalnız Anzerde yetişmekte ve bu çiçeklerden arıların topladığı bal dertlere deva hastalıklara şifa dünyaca ünlü çiçek balıdır. Haziran ayinin ilk haftasıyla birlikte kısmen karlı bölgelerde kardelenlerle birlikte bahara ve yeşilliğe ilk adımını atan Anzer, müthiş güzelliğini haziranla başlayıp temmuzda zirveye taşıyıp ağustosta tamamlar. Haziranın son haftasında gözlerini çiçeklere açan arılar.ağustos.ayinin.ortasına.kadar.ballarını.tamamlarlar. Anzerde İklim şartlarına bağlı olarak ağustosun birinci yada ikinci haftasında sağılma (hasat edilme) denilen işlemle ballar kovanlardan alınır. Hava şartlarının etkisine, çayırların (çimenlerin) erken biçilmesine bağlı olarak bal üretim miktarı değişkenlik arz etmektedir. Çok az, hatta hiç olmadığı yıllar olmuştur. Anzerde ağaç yetişmemektedir bu yüzden Anzer balında sadece Anzer yöresinde yetişen endemik çiçeklerin polenleri bulunmalıdır aksi taktirde gerçek Anzer balı değildir. Anzer balının sahte olup olmadığını anlamak için pollen.analizi.yapılmaktadır. Anzer balına dışarıdan şeker veya herhangi başka bir katkı maddesi verilmemektedir. Anzer balı ısıl işlem görmeden sağılmaktadır. 40 °C`nin üzerindeki sıcaklıklar balın içindeki enzimleri ve polenleri etkisiz hale getirdiğinden soğuk sağım yapılmaktadır.Anzer balı ekmeğe sürülüp kahvaltıda tüketilen normal ballardan değildir. Anzer balı genellikle hastalıklara şifa niyetiyle.tüketilmektedir.. Anzer balı Ankara Hacettepe Üniversitesinde analiz edilip garantisi tescil edilen.bir.baldır. Anzer balı deden toruna, Osmanlı İmparatorluğundan beri ilaç olarak kullanılarak gelmektedir. Osmanlı Padişahlarına Anzer balı kuvvet macunu olarak verilirdi. Anzer balı birçok hastalığın şifa kaynağıdır.Piyasada cok sahtesi yapilan bu balin cok arastirilarak satin alinmasi tavsiye edilir
YAPILAN KLİNİK ARAŞTIRMALARDA ANZER BALININ FAYDALARI
- Ağrı ve sancıların giderir, · Ameliyat yaralarını erken kapatır· Ağız yaralarını iyileştirir, · Akciğer hastalıklarını iyileştirir,· Bağışıklık sistemini düzenler · Bademcik iltihabını yok eder,· Bağırsak düzensizliklerini ve iltihabını giderir, · Büyüme ve gelişmeyi son derece etkile, · Beyin hastalıklarının iyileştirir,· Cilt bozukluğunu, lekelerini giderir, · Cinsel gücü artırır,· Damar sertliğini,damar tıkanıklığını yok eder, · Dengesiz beslenme sorunlarını giderir, · Düşünme yeteneğini arttırır,· Kanser hastalıklarında tedavi edicidir, · Gözleri güçlendirir,· Gelişimi hızlandırır, · Halsizliği giderir, · Hazmı kolaylaştırır, · Hafızayı güçlendirir, · İshali keser,· İştah açar,
- İştah açar, · Kabızlığı Giderir, · Kalp damar hastalıklarını tedavi eder , · Kalp çarpıntısını giderir, · Kanı temizler, · Kasları güçlendirir · Kemikleri kuvvetlendirir,· Kilo yapmaz, · Kısırlığı giderir, · Mide ülseri bağırsak hastalıklarında tedavi edicidir, · Metabolizmada bozulan dengeleri kurar , · Nezle ve girip hastalığında tedavi edicidir,· Öksürüğü ,astım hastalığını tedavi eder, · Sinir sistemini rahatlatır, · Prostadı önler, · Sedef hastalığını tedavi eder,· Saç dökülmesini önler , · Sarılık, hepatit B,C, hastalıklarında tedavi edicidir, · Sporcularda enerji artırır, doping etkisi yapar,· Seks gücünü artırır, · Vücudun halsizliğini giderir,· Yumurtalıları tedavi eder,
Subscribe to:
Posts (Atom)