‘BEN ATATÜRK’DE HER TÜRK’Ü, HER TÜRK’DE ATATÜRK’Ü GÖRDÜM.’
Nazan SAATÇİ nazansaatci@turkhaberler.net
‘BEN ATATÜRK’DE HER TÜRK’Ü, HER TÜRK’DE ATATÜRK’Ü GÖRDÜM.’
Mustafa Kemal Atatürk dedi ki:
‘Biliyorsunız ki samimiyetin lisanı yoktur. O gözlerden ve
alınlardan anlaşılabilir. İşte size anlımı ve gözlerimi tevcih ediyorum.
Bakınız, görünüz. Oradan anlayacaksınız ki, kalbim çok şiddetli bir
muhabbetle çarpmaktadır.’
O sevgi doluydu.
‘Kunduracılar sergisinde gördüğüm her türü ayakkabılar
sanatkarlarımızın çok ilerlemiş olduklarını ispat eden
eserlerdir.Vatandaşlara yerli ayakkabılara rağbet etmelerini tavsiye
ederim.Yerli ayakkabılarını hariçten gelmiş gibi göstererek fazla satış
yapmak hevesine düşenler bulunduğunu söyleyenler oldu. Eğer bu doğru ise
teessüfe şayandır.’
Dürüsttü.
‘Milletin başkanı olan kişinin halka doğruyu söylemesi ve halkı
aldatmaması, halkı genel durumdan haberdar etmesi son derece önemlidir.’
Sözlerinde samimiydi.
‘Ünlü uzman hekim Dr. Fisenje sigarayı azaltması gerektiğini söyledikten sonra sordu:
Kaç paket içiyorsunuz Ekselans?
Altı paket.
Çok fazla hiç olmazsa bir iki pakete indirin.
Doktor, zaten bir iki paket içiyorum. Bundan böyle bu miktarı müsadenizle içmiş olacağım.’
Espriliydi.
‘Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden mana çıkarmak, düşünmek, zekayı terbiye etmektir.’
Zekiydi.
‘İlim ve fen nerede ise, oradan alacağız ve milletin her ferdinin kafasına koyacağız.’
Bilgiyi kendine rehber olarak seçti.
‘Büyük Taarruz zaferle bittikten sonraydı. Teslim olan düşman
başkomutanı’nı ona götürdüler. Bitik görünen esir generali teselli etti:
Harp talihidir, dedi, müteessir olmayın.Buyrun, oturun dinlenin. Ne emredersiniz?
Mağlup general aç olduğunu söyledi.
Yemek yiyeceğiz efendim, ondan evvel bir kahve mi, yoksa bir içki mi istersiniz?
Alçak gönüllüydü. Biraz çok teşekkür edilse sıkılır sözü değiştirirdi.
‘Uzman olmadığım için bu konu üzerinde çok fazla şey söylemeyeceğim.’
Herşeye rağmen kendini bildi.
‘Cephede ateş altında dolaşıyordu. Etrafında yüzlerce insan ölüyor,
o şarapnel yağmuru altında, üstü başı toz içinde dimdik ayakta
duruyordu. Vurulması an meselesiydi. Yanındakiler sipere girmesi için
yalvarmaya başlamıştı. Hayır diye ititaz ediyordu. Sipere gizlenecek olursam arkadaşlarıma kötü misal olurum. Sigarasını yakmış, hiçbir şey yokmuşçasına gayet sakin konuşuyordu.’
Cesurdu.
‘Şurası benim yatak odamdır. Sabahleyin kalkınca yeşillik görmek isterim. Bunun için buraya çamlar diktiriniz.’
Çevreciydi.
‘Bu tiyatroyu (Aspendos) restore ediniz ama kapısına kilit vurmayınız. Burada temsiller veriniz, güreşler düzenleyiniz.’
Kültür ve sanat aşığıydı.
‘Vatani, milli meselelerde yürürken, fikir ve fiili noksanlarımızı görüp dostça ihtar edenlerden memnun ve müteşekkür kalırız.’
Eleştiri ve görüşlere açıktı.
‘Verdiğiniz emrin yapılmasından emin olmak istiyorsanız, ta en son
gerçekleşme ucuna kadar kendiniz onun başında bulunmalısınız.’
Hastalığının son döneminde Ankara’ya gitmek için ısrar ediyordu. Bütün doktorların karşı çıkmasına rağmen.
Bir an önce beni Ankara’ya gönderin, yapacak önemli işler var. Diyordu.
Çalışkandı. Sonuna kadar takipçiydi.
‘Daha düşünmeliyim; her şeyi düşünmeden hareket edersem hata ederim.’
Karar adamıydı.
‘O gece tasarladıklarımızı Hak’kın inayeti ile tam olarak
düşündüğümüz gibi noktası noktasına tatbik etmek kolaylıkla mümkün
oldu.’
İnançlıydı, Rabb’inden yardım aldığının farkındaydı.
‘Doktor Asım anlatıyor; Atatürk’ü istasyonda gördüm. Burnu
kanamıştı. Hastalığının basit olmadığını bildiğim için ertesi gün ona
iki yabancı uzman tavsiye edip Türkiye’ye davet etmeyi önerdim.
Kaşlarını hafifçe çattı.Biraz düşündü. Ortalıkta Hatay meselesi
var.Hastalığım dışarda duyulursa iyi olmaz. Sen Neşat Ömer ile
konuş.Burada zaten tıp kongresi yapılıyor.Gelip bir muayene etsinler.
Bakalım onlar ne dıyecek? Sonra düşünürüz.’dedi.
Fedakardı.
‘Biz elimizdeki gücü iyi kullanmazsak, dış kuvvetlerin de bize değer vermiyeceklerini bir hatırlatma olarak bilginize sunarız.’
Gerçekçiydi.
‘Enver Paşa bir gün Mustafa Kemal’e sordu:
Ne istiyorsunuz Kemal?
Cevap acık ve netti,
Büyük kuvvetlere kumanda etmek istiyorum.’
Hayalleri büyüktü.
‘Bir millette, özellikle bir milletin işbaşında bulunan
yöneticilerinde, şahsi istek ve çıkar duygusu, vatanın yüce görevlerinin
gerektirdiği duygulardan daha üstün olursa, memleketin yıkılıp
kaybolması kaçınılmaz bir sondur.’
Güvenilirdi.
‘Ben hayatımın hiçbir anında karamsarlık nedir, tanımadım.’
Her şartta iyimser kalmayı başardı.
‘ Kılıç Ali antatıyor:
En büyük zaferlerde bile imzalı emirlerine rastlanmadı. Yaz gönder!
Der,geçip giderdi. Birgün arkadaşlarından biri sordu; Emirlerinizi
imzalamıyorsunuz, bazıları zaferleri kendilerine mal edebilirler.
Atatürk gülerek cevap verdi;
Olsun. İcap ederse ben aynı şeyleri başka bir zaman bir daha yapabilirim. Onlar beceremezler.’
Kendinden hep emin oldu.
‘Yorgunluk denilen şey mevcut değildir.’
Dayanıklıydı.
‘ Başarısının nedenini soran yabancı bir tarih yazarına durur, durur dinlerim diye cevap vermişti. Ben
herhangi bir işe giriştiğim zaman karşımdakinin ne yapabileceğini ve en
kötü ihtimalleri düşünürüm. Ona göre tedbirlerimi alarak hareket
ederim.’
Bütün ihtimal hesaplarını yaptı.
‘Claude Farrere’nın Bu yaptıklarınızı mantık dışı ve çılgınlık olarak yorumlayanlar var sözüne; Ben hesabımı mucizeye değil, gerçeklere ve rakamlara dayanarak yaptım cevabını vermiş saatlerce kanıtlar göstermişti.’
O bir hesap adamıydı.
‘Ulusal duygu ve dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin ulusal
ve zengin olması, ulusal duygunun gelişmesinde başlıca
etkendir.Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk Ulusu,
dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.’
Dilimize önem verdi. Mükemmel bir konuşmacı ve yazardı.
‘Köylü Atatürk’e hakaretten sanıktı. Milletvekili durumu anlayıp ona izah etti:
Gazete kağıdı ile sardığı sigarayı yakarken kağıt tutuşmuş ve size küfretmiş.
Atatürk sordu: Siz hiç gazete kağıdı ile sigara içtiniz mi?
Hayır.
Ben Trablus’tayken içmiştim, bilirim. Pek berbat şey. Köylü bana
az küfretmiş. Siz bunun için onu mahkemeye vereceğinize, ona insan gibi
sigara içmeyi sağlayınız.’
Toleranslıydı.
‘Bir ordunun kıymeti, subaylarının ve kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür.
İzmır zaferi sonrası trenle Ankara’ya dönülüyordu. Sabahleyin
giyinik değilim deyip kompartımanının kapısını hemen açamadığı yakın
arkadaşına durumunu şöyle izah etti.
Uyuyamadım, battanıyeye yastık koymamışlar. Koluma dayandım, ağardı. Ceketimi yastık yapayım dedim, üşüdüm. Uyuyamadım, kalktım.
Peki ama efendim neden haber vermediniz?
Gülümsedi. Hepside benim kadar uykusuzdurlar. Rahatsız etmek istemedim.’
İnsana değer verirdi.
‘Kısa zamanda yapılmasını istediği bir işi bir Bakandan istemişti.
Efendim, vakit çok az, cevabını alınca, söyle cevap verdi:
Efendi, sen ne söylüyorsun? Biz yirmi günde opera yazmiş,
bestelemiş ve oynamiş bir milletin içindeyiz.Elverir ki kişi davasına
inansın!’
Zamana önem verdi.
O insan sarrafı, bilgi aşığıydı. Herkezi dinledi. Bütün fikir,
görüş ve tecrübeiere açık oldu. İkna edici ve öncüydü. Örgütleme ve
karar yeteneği muhteşemdi. Ömrü boyunca mükemmelliği sevdi.
‘Kurtuluş savaşı’na başlandığı sırada Atatürk’e sordular.
Nasıl mümkün olur? Ordu yok!
Yapılır!
İyi ama bunun için para lazım ...O da yok?
Bulunur!
Diyelim ki bulduk, düşmanlarımız hem büyük, hem de çok!
Olsun, yenilir!..
O hem kendine, hem Türk halkına inandı.
İşte biz bu Ata’nın evlatlarıyız.
‘Ben Atatürk’ de her Türk’ü, her Türk’de Atatürk’ü gördüm.’
Nazan Saatcı
Ruhun şad olsun Atam,
Ruhlarınız şad olsun bu topraklar için kaybettiğimiz bütün şehitlerimiz.
Sevgiler saygılar bütün dostlara...
Nazan Saatçi
U.S.A Kasım 2011
Dip not: Alıntı kısımlar Mustafa Kemal Atatürk’ün Liderlik Sırları kitabındandır.
Tavsiye ederim. Yazarı Adnan Nur Baykal.
No comments:
Post a Comment