SIZDE BU KIÇ VARKEN…
by Nazan Saatci on March 27, 2011
Nazan Saatci
Gelin bugün dünyamizi sonuna dogru kosa kosa götüren nedenleri hep beraber gözden geçirelim.
Dünyamizin yüzeyi tek bir bütün gibi gorünsede aslinda dev boyutlardaki kara parçalarinin birlesmesinden meydana gelmis parçali bir yapidir. Deprem literatüründe bu parçalara levhalar adi veriliyor.
Milyonlarca yüzyil boyunca levhalar sürekli olarak ama yavas bir sekilde birbirinden uzaklasip yaklasmislar, alta ve üste dogru yaptiklari hareketleri dogrultusunda da bir çok degisimlere neden olmuslar. Bu degisimlerden en yaygin olani depremler. Dalgalar halinde yayilan ve titresimlerin sarsintilara dönüsmesiyle ortaya çikan depremler; teknoik, volkanik ve çöküntü depremleri olmak üzere çesitlilik gösteriyor.
Orta okul bilgilerimizi tazeledikten sonra biraz daha ileri gidip insanoglu tarafindan bilinen ve göz ardi edilen diger nedenleri inceleyelim.
Depremlerin ana olusum sebepleri her ne kadar yukaridaki anlatimda da görüldügü gibi dogal nedenlere baglansa da ispatlanamadiklari için sözü edilmeyen ama “etkendir” denilen baska nedenler de var. Bunlardan en önemli iki tanesi; Küresel isinma ve Nükleer testler yüzünden çöllerde ve okyanuslarda yapilan patlamalar.
Küresel isinma dünyanin etrafini sarmis olan kapali atmosfer tabakasinin içinde olusan degisimden kaynaklaniyor. Günesten gelen zararli isinlari tutma gorevi gören, dünyanin isi kaybini engelleyen, tabi kalkanimiz olan atmosferimiz, maalesef son zamanlarda delinme tehlikesiyle bile karsi karsiya. Dünyamizda çogalan hava kirliligi ve agaçlarin yok edilmesi ile birlikte CO2 artisi hizlanirken, metan, ozon, kloroflorokarbon gibi gazlarda sürekli atmosferi doldurarak buranin isi tutucu özelligini bozup dünya küresinin asiri isinmasina neden oluyorlar.
Kisacasi buzullarin erimesini durdurmaya amaçli gibi görünen yesil hareketler, sadece resimlerde gördügünüz küçük buz parçalarinin üzerine tutunmus kurtarilmayi bekleyen beyaz renkli, sevimli kutup ayilari için degil, levhalarin üzerinde duran bizler için de. Çünkü her türlü enerji ve sanayi kuruluslarindan dogan hava kirliligi, küresel isinmayi hizlandiriyor ve buna bagli olarak dogal afetleri çogaltiyor.
Biz evlerimizde saç spreylerini kullanmayarak doga dostu olmaya çalisirken, kutlamalarda havai fisek kullanimina karsi çikarken, ülkelere sira ile bombalar yagiyor, kisacasi savaslarin biri bitiyor, biri basliyor.
Istatistiklere göre küresel isinma ile deniz suyunundaki isi artisi kasirga sayisini son zamanlarda % 35 arttirmis. Yine Amerika’da yapilan jeolojik istatistiklere gore 1980 yilinda görülen 1085 tane ana deprem sayisi 1990 yilinda 1492 ye çikarak yariya yakin artis göstermis. Son yuzyillarda dogal afet sayisinin %40 lik bir artis göstedigi de göz önünde bulundurulursa Küresel isinmanin zararlarinin yatsinamaz oldugu apacik ortaya çikar. Depremler, tusinamiler, nükleer patlamalar ve nereye gittigini bilemedigimiz sonumuz….
Malesef nedenler bunlarla da bitmiyor. Amerika’nin Nevada çölünde ve Pasifik adalarinda patlattigi Nükleer silah yapimi için elzem olan nükleer test patlamalarini, Rusya ve nihayet Kuzey Kore takip etti. Havada yapilan bu tür patlamalarin atmosferi zehirledigi bilinirken, yer altinda yada deniz altinda yapilanlarin zararlarinin da korkunç boyutlara ulasabilecegi elbetteki biliniyor.
Ve son olarak yüzlercesi dünyanin her tarafina sepilmis halde “onlarla da olmuyor, onsuz da olmuyor” dedigimiz ucuz elektrik üretimimiz için lazim ama aslinda bakimi ve riskiyle astari yüzünden pahaliya çikabilecek, her an patlamaya hazir bomba gibi Nükleer Enerji Santralleri.
Agzimizin suyu akiyor, bizde boy ölçüsmek istiyoruz. Elektrikte disariya bagimli olmadan ekonomimizi denkleyip cari açiklarimizi kapatmayi hayal ediyoruz. Ama biz sanki önemli bir noktayi unutuyoruz. Acaba ihmaller ülkesi oldugumuz konusunu görmemezden mi geliyoruz?
Gördügünüz gibi insan teknolojinin pesine takilmis, bencilce ilerlemelerini yaparken, sadece en kuvvetli ben olmaliyim derken, oturdugu evini de her geçen gün yok ediyor. Üstelikte kendisine kaçacak baska bir Dünya yokken. Dünya’li, önce Ay ve Mars için, simdide Jüpiter’de hayat varmi diye milyonlarca dolar harciyor. Nedenini anlamissinizdir herhalde. Kus yavrularinin hikayesi geliyor aklima. “Anne bu yuva boklandi, baska yuvaya gidelim” Ve anne kusun cevabi; “Sizde bu kiç varken yavrularim, hangi yuvaya gitsek ayni olacak.”
Tertemiz bir dünya diliyor, her türlü yesil hareketi destekleyelim diyorum. Sevgiyle kalin.
Nazan Saatci
Mart / 2011 U.S.A
No comments:
Post a Comment